------Bir kalbin içinde ne taşıdığını asla bilemezsin. Kırmadan önce iyi düşün, belki içindeki sensin......
22 Mayıs 2011 Pazar
SAMSUN
Gezimizin son durağı Samsun'a gidiyoruz. Ne kadar alışkın olsak da hep bir hüzün oluyor son gün. Ben bilhassa kapıcak birini arıyorum nedense. Çok tahlil ettim, bu böyle. Samsun yolu da, Amasya'ya gelişimiz gibi çok renkliydi.
Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal'in, Kurtuluş mücadelesini başlattığı Samsun'un, Türk kurtuluş tarihinde çok ayrıcalıklı bir yeri vardır. Çok eski çağların ticaret ve kültür merkezi, liman şehridir.
Samsun ili sınırları içerisinde devlet kurarak yaşayan en eski topluluk Garka'lardır. Bunları takiben Paflagonlar, Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Miletliler, Persler, Makedonya İmparatorluğu, Kont Krallığı, Romalılar ve Bizanslıların hakimiyetinde kaldı. Daha sonra Danişmentliler, Selçuklular ve haçlı seferleri sonrası başkent Trabzon olmak üzere Trabzon Rum İmparatorluğu egemenliğine giren Samsun, Cenevizlilerin Karadeniz'de ticareti ele geçirmeleri sonucunda 100 yıl kadar burada yaşamışlardır. 1389 yılında, Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tabii ki bütün bu Samsun'la ilgili bilgilerin sonucunda Samsun 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa'nın buraya gelmesiyle tarih sayfalarındaki en görkemli yerini almıştır.
Samsun'a gelip de pidesini yemeden olmaz tabii. Hemen sahilde çok güzel bir pidecide çeşit çeşit pidelerimizi yedik. Ardından Bandırma Vapurunun birebir kopyası sahilde onu gezdik. Çok merak ediyordum. Herkes de çok memnun kaldı. Sonra da yürüyerek bir şehir turu ve müzeyi gezdik. Çok vaktimiz yok tabii. Buradan akşam uçağı ile İstanbul'a dönüyoruz.
Bir gezimizin daha sonuna geldik. Çok çabuk geçti yine. Bir dahaki gezide buluşmak üzere arkadaşlarla vedalaşıp evlerimize doğru yola çıkıyoruz.
Aklımızda; Samsun'un pideleri, Bandırma Vapuru, Amasya'da yalı boyu evleri, Kastamonu'da arkadaşımızın ev sahipliğinde Ballık Konağı, Bartın'da Nilgün'ün güzel ev sahipliği, Safranbolu evleri derken bir geziyi daha noktaladık. Buluşmak üzere deyip sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum.
Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal'in, Kurtuluş mücadelesini başlattığı Samsun'un, Türk kurtuluş tarihinde çok ayrıcalıklı bir yeri vardır. Çok eski çağların ticaret ve kültür merkezi, liman şehridir.
Samsun ili sınırları içerisinde devlet kurarak yaşayan en eski topluluk Garka'lardır. Bunları takiben Paflagonlar, Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Miletliler, Persler, Makedonya İmparatorluğu, Kont Krallığı, Romalılar ve Bizanslıların hakimiyetinde kaldı. Daha sonra Danişmentliler, Selçuklular ve haçlı seferleri sonrası başkent Trabzon olmak üzere Trabzon Rum İmparatorluğu egemenliğine giren Samsun, Cenevizlilerin Karadeniz'de ticareti ele geçirmeleri sonucunda 100 yıl kadar burada yaşamışlardır. 1389 yılında, Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tabii ki bütün bu Samsun'la ilgili bilgilerin sonucunda Samsun 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa'nın buraya gelmesiyle tarih sayfalarındaki en görkemli yerini almıştır.
Samsun'a gelip de pidesini yemeden olmaz tabii. Hemen sahilde çok güzel bir pidecide çeşit çeşit pidelerimizi yedik. Ardından Bandırma Vapurunun birebir kopyası sahilde onu gezdik. Çok merak ediyordum. Herkes de çok memnun kaldı. Sonra da yürüyerek bir şehir turu ve müzeyi gezdik. Çok vaktimiz yok tabii. Buradan akşam uçağı ile İstanbul'a dönüyoruz.
Bir gezimizin daha sonuna geldik. Çok çabuk geçti yine. Bir dahaki gezide buluşmak üzere arkadaşlarla vedalaşıp evlerimize doğru yola çıkıyoruz.
Aklımızda; Samsun'un pideleri, Bandırma Vapuru, Amasya'da yalı boyu evleri, Kastamonu'da arkadaşımızın ev sahipliğinde Ballık Konağı, Bartın'da Nilgün'ün güzel ev sahipliği, Safranbolu evleri derken bir geziyi daha noktaladık. Buluşmak üzere deyip sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum.
AMASYA
İlkçağda Amaseia adıyla bilinen kent, Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerindendir. Kentin adı Hitit metinlerinde Hakmiş olarak geçer. Pontus Krallığı, Romalılar, kısa bir süre Araplar, Danişmentliler, Selçuklular ve Osmanlıların almasıyla Osmanlı şehzadelerinin doğduğu kent olarak ünlenir. İran ile tarihi Amasya Anlaşması burada imzalandı. Ulusal Kurtuluş savaşının ilk günlerinde, Mustafa Kemal Paşa; Amasya Genelgesini burada hazırladı. Anadolu ve Rumeli Müdaafai Hukuk Cemiyeti temsilcileriyle İstanbul Hükümeti temsilcileri arasındaki görüşmeler burada yapıldı ( Amasya Protokolu ). Cumhuriyetin ilanından sonra Amasya il merkezi oldu.
Gördüğünüz gibi Amasya resmen tarih kokuyor. Çok heyecan verici. Buraya daha önce niye gelmedim diye hayıflanmak için bir sebep daha. Burasını o kadar sevdim ki. Bir kere şehir bana çok derli toplu geldi. O muhteşem kaya mezarları, şehrin ortasından geçen Yeşilırmak, acayip bir güzellik katmış. Yalı boyu evleri çok güzel. Bizde yalı boyunda Büyük Amasya Otel'inde kaldık. Sabah yürüye yürüye nerdeyse tüm şehri gezdik diyebilirim.
Şehzadeler şehri diye biliniyor ya, bütün şehzadelerin bulunduğu müzeyi de gezdik tabii. Hem çok beğendim hem de çok etkilendim. Amasya tarihi belediye binası, geleneksel bir Amasya Konağı olan Haznedarlar Konağını ve Beyazıt Külliyesini, Numine Hatun medresesi, Liva Paşa Konağı, Daday ilçesi yakınında bulunan ahşap Mehmet Bey camii'ni, Yakup Ağa Külliyesi ve Deve Hanını geziyoruz. Ayy çok güzel bir gündü. Hava harikaydı şansımıza ama yolumuz uzun. Nereye mi ? Samsun'a. Evet Samsun'a. Burayı da daha önce görmemiştim. Benim içinde çok değişik bir tur oldu Batı Karadeniz. Bu gezide ilkler çoktu benim içinde.
Gördüğünüz gibi Amasya resmen tarih kokuyor. Çok heyecan verici. Buraya daha önce niye gelmedim diye hayıflanmak için bir sebep daha. Burasını o kadar sevdim ki. Bir kere şehir bana çok derli toplu geldi. O muhteşem kaya mezarları, şehrin ortasından geçen Yeşilırmak, acayip bir güzellik katmış. Yalı boyu evleri çok güzel. Bizde yalı boyunda Büyük Amasya Otel'inde kaldık. Sabah yürüye yürüye nerdeyse tüm şehri gezdik diyebilirim.
Şehzadeler şehri diye biliniyor ya, bütün şehzadelerin bulunduğu müzeyi de gezdik tabii. Hem çok beğendim hem de çok etkilendim. Amasya tarihi belediye binası, geleneksel bir Amasya Konağı olan Haznedarlar Konağını ve Beyazıt Külliyesini, Numine Hatun medresesi, Liva Paşa Konağı, Daday ilçesi yakınında bulunan ahşap Mehmet Bey camii'ni, Yakup Ağa Külliyesi ve Deve Hanını geziyoruz. Ayy çok güzel bir gündü. Hava harikaydı şansımıza ama yolumuz uzun. Nereye mi ? Samsun'a. Evet Samsun'a. Burayı da daha önce görmemiştim. Benim içinde çok değişik bir tur oldu Batı Karadeniz. Bu gezide ilkler çoktu benim içinde.
20 Mayıs 2011 Cuma
KASTAMONU'YA DEVAM
Sabah ezanıyla uyanmak diye bir laf vardır ya. Evet o gerçek oldu. Ezan odamda okunuyor zannettim ve uyanış o uyanış. Hava çok soğuktu yoksa o saatte yürüyüş yapmaya bayılırım ama olmadı. Grupta bir hasta yeter dedim. Kahvaltıdan sonra, bu arada kaldığımız han, Kurşunlu Han, Nasrullah Meydanında şehrin merkezi denebilir. O yüzden soksk aralarında, toplu halde yürüdük. Sabahtan içimde kalmıştı çok iyi oldu. Sonra Kastamonu'da görmezsek olmaz yerlere ( Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı, Hükümet Konağı, Kastamonu Kalesi, Saat Kulesi ).
Veee yolumuz uzun ama Kastamonu'ya gelip de İzbeli Çiftliğinde meşhur sahibesinin, meşhur sebzeli, otlu, patatesli, kıymalı, peynirli gözlemelerini yemeden gitmek olmaz dedik ve çiftliğin yolunu tuttuk. Tahmin ettiğiniz gibi çok güzel geçti. Harika gözlemeler ve sohbetler sonrası, Amasya'ya gitmek üzere yola çıktık.
Yolumuzun üstünde Borabay Gölü varmış, oraya da gidelim diye tutturdum. İyi ki de tutturmuşum. Gerçi tesis daha faaliyete geçmemişti. Mevsim dolayısıyla ama manzaralar ve göl çok güzeldi. Zaten sonbahar olduğundan Batı Karadeniz rengarenk oluyor. Yolumuz o yüzden keyifli geçti. Bir de bakmışız Amasya'dayız.
Veee yolumuz uzun ama Kastamonu'ya gelip de İzbeli Çiftliğinde meşhur sahibesinin, meşhur sebzeli, otlu, patatesli, kıymalı, peynirli gözlemelerini yemeden gitmek olmaz dedik ve çiftliğin yolunu tuttuk. Tahmin ettiğiniz gibi çok güzel geçti. Harika gözlemeler ve sohbetler sonrası, Amasya'ya gitmek üzere yola çıktık.
Yolumuzun üstünde Borabay Gölü varmış, oraya da gidelim diye tutturdum. İyi ki de tutturmuşum. Gerçi tesis daha faaliyete geçmemişti. Mevsim dolayısıyla ama manzaralar ve göl çok güzeldi. Zaten sonbahar olduğundan Batı Karadeniz rengarenk oluyor. Yolumuz o yüzden keyifli geçti. Bir de bakmışız Amasya'dayız.
2 Mayıs 2011 Pazartesi
BATI KARADENİZ ( KASTAMONU )
Amasra Kastamonu arası yol yine çok keyifliydi. Dedim ya mevsim sonbahar olunca Karadeniz'e doyulmuyor.
Kastamonu'nun bilinen geçmişi Hititlerle başlar. Hititlerden sonra Frigya ve Lidya krallıklarının egemen olduğu bu topraklar daha sonra sırasıyla Persler, Makedonlar ( Büyük İskender ), Pontus Krallığı, Romalılar, Bizanslılar hüküm sürmüştür. Kastamonu'nun ilk defa Türk'lerin eilne geçmesi, Danişmentliler zamanında gerçekleşmiştir. ondan sonra da Selçuklular, Candaroğulları, İsfendiyaroğulları ve sonunda 1460'da Fatih'in bölgeyi almasıyla Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ulusal mücadelede lojistik destek açısından en güvenilir bölge olması nedeniyle büyük yarar sağlamıştır. Cumhuriyet'in ilanından sonra, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, 23 - 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu'da yaptığı Giysi ve Şapka Devrimi, Cumhuriyet döneminin önemli olayı olarak kent tarihine geçmiştir.
İlin komşuları, Sinop, Bartın, Karabük, Çankırı ve Çorum'dur. Yüzölçümü 13103 km karedir.
Vallahi siz ne derseniz deyin. Yazdıklarımı okuyunca hem gülüyorum çünkü coğrafya kitabı gibi geliyor. Ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kısa ara bilgilendirmeler. sizden mutlaka geri dönüş bekliyorum. yorumlarınızı çok merak ediyorum.
Neyse en sonunda Kastamonu' dayız. Gider gitmez, Hacı Şaban - ı Veli dergahını ziyarete gittik. Biliyosunuz, Türkiye'deki üç Veli - imizden biri Hacı Şaban - ı Veli. Biri Nevşehir' de, Hacı Bektaş Veli, öbürüde Ankara'da Hacı Bayram Veli. Ziyaretimizin ardından hava karardığı için, hem de bir günde kaç yer oldu. Şaka maka bayağı yorulmuşuz. Otelimize gidip biraz dinlenelim ki akşam yemeğine gidicez. Otelimiz çok otantik. Kurşunlu Han. Eski bir han, odalar kocaman ama pencereleri yok denecek kadar küçük. Daha doğrusu huni gibi. Odanın içinden büyük görünüyor. Duvarlar çok kalın olduğu için dışarıya doğru daralıp küçülüyor. Yani biraz sıkıntılı bir durum. Tabii bu bana göre. Ben hep cok geniş pencereler sevmişimdir.
Odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra, otele çok yakın yürüme mesafesinde yöresel yemekler yiyebileceğimiz bir restorana gittik. Tıka basa yemek diye bir deyim vardır ya, işte aynen o şekil hepimiz tıka basa yedik. Baktık olacak gibi deyil, Dönüşte yolumuzu uzatıp yürüyerek, yorgunluk ve yemekten bitap düşmüş bir halde odalarımıza kendimizi attık diyebilirim.
Kastamonu'nun bilinen geçmişi Hititlerle başlar. Hititlerden sonra Frigya ve Lidya krallıklarının egemen olduğu bu topraklar daha sonra sırasıyla Persler, Makedonlar ( Büyük İskender ), Pontus Krallığı, Romalılar, Bizanslılar hüküm sürmüştür. Kastamonu'nun ilk defa Türk'lerin eilne geçmesi, Danişmentliler zamanında gerçekleşmiştir. ondan sonra da Selçuklular, Candaroğulları, İsfendiyaroğulları ve sonunda 1460'da Fatih'in bölgeyi almasıyla Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ulusal mücadelede lojistik destek açısından en güvenilir bölge olması nedeniyle büyük yarar sağlamıştır. Cumhuriyet'in ilanından sonra, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, 23 - 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu'da yaptığı Giysi ve Şapka Devrimi, Cumhuriyet döneminin önemli olayı olarak kent tarihine geçmiştir.
İlin komşuları, Sinop, Bartın, Karabük, Çankırı ve Çorum'dur. Yüzölçümü 13103 km karedir.
Vallahi siz ne derseniz deyin. Yazdıklarımı okuyunca hem gülüyorum çünkü coğrafya kitabı gibi geliyor. Ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kısa ara bilgilendirmeler. sizden mutlaka geri dönüş bekliyorum. yorumlarınızı çok merak ediyorum.
Neyse en sonunda Kastamonu' dayız. Gider gitmez, Hacı Şaban - ı Veli dergahını ziyarete gittik. Biliyosunuz, Türkiye'deki üç Veli - imizden biri Hacı Şaban - ı Veli. Biri Nevşehir' de, Hacı Bektaş Veli, öbürüde Ankara'da Hacı Bayram Veli. Ziyaretimizin ardından hava karardığı için, hem de bir günde kaç yer oldu. Şaka maka bayağı yorulmuşuz. Otelimize gidip biraz dinlenelim ki akşam yemeğine gidicez. Otelimiz çok otantik. Kurşunlu Han. Eski bir han, odalar kocaman ama pencereleri yok denecek kadar küçük. Daha doğrusu huni gibi. Odanın içinden büyük görünüyor. Duvarlar çok kalın olduğu için dışarıya doğru daralıp küçülüyor. Yani biraz sıkıntılı bir durum. Tabii bu bana göre. Ben hep cok geniş pencereler sevmişimdir.
Odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra, otele çok yakın yürüme mesafesinde yöresel yemekler yiyebileceğimiz bir restorana gittik. Tıka basa yemek diye bir deyim vardır ya, işte aynen o şekil hepimiz tıka basa yedik. Baktık olacak gibi deyil, Dönüşte yolumuzu uzatıp yürüyerek, yorgunluk ve yemekten bitap düşmüş bir halde odalarımıza kendimizi attık diyebilirim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)