11 Ekim 2011 Salı

KARADAĞ-HIRVATİSTAN-BOSNA-HERSEK

                       Uzun  bir  aradan  sonra,  sevgili  dostlar  merhaba;
İlk  önce  niye  bu  kadar  ara  verdim.  Gezilere  gitmedim  desem  yalan  olur.  Gittim  hemde  çok  güzel, değişik  ve  Anadolu  dışında  Anadolu'yu  kokladığım,  hissettiğim  yerlere.  Biraz  tembellik  ve  yaz  tatili  benim  belimi  büktü  diyebilirim.
Neyse  bu  arayı  kapatmam  lazım.  İşte  yurt  dışında  ama  gerçekten  Anadolu'yu  koklayabildiğim  yerlerden  biri  Karadağ.
Her  zamanki  gibi  çok  özel  bir  tur,  çok  özel  insanlar  ve  çok  güzel  anılarla  dolu  bir  seyahat  oldu.
Nerden  başlasam  bilemiyorum.  Tabii  ki  baştan  ama  çok  heyecenlı,  o  yüzden  sabırsızlığım  beni  sıkıntıya  sokuyor  ve  söylemek  istediklerimin  eksik  kalmasından  korkuyorum  açıkcası.
Vallahi  bu  uzun  giriş  benim  açılmama  vesile  oldu.  Hadi  bakalım.
Eveeet,  30  kişilik  çok  eğlenceli  bir  grupla  havaalanında  buluşup,  yurtdışı  gezisi  olduğu  için  elbette freeshop  keyfi  var.  Sanki  oradan  aldığımız  şeyler,  başka  hiç bir  yerde  yokmuş  gibi,  bir  kalem!  alsanız  keyfi  başka  oluyor.
Direk  uçuşumuz  Podgorica'ya  yani  Karadağ.  Yaklaşık  2  saatlik  uçuş  veeeee  Karadağ.  Uçaktan  inip  bizi  bekleyen  otobüsümüzle,  1  saatlik  yolculuk  sonrası  ilk  gece  kalacağımız  yer  olan  Budva'ya  hareket  ediyoruz.  Bende  daha  önce  duymamıştım  ama  gece  hayatı  ve  muhteşem  sahilleriyle,  Budva  avrupa  jet  sosyetesinin  uğrak  yerlerinden  biriymiş.
Eskişehir-Kale  turumuzun  ardından,  konaklıyacağımız  Hotel  Splendid  Conference and  Spa  Resort  adlı  otelimize  geçiyoruz.  Otel  gerçekten  harika  denizin  kenarı,  havada  çok  güzel  olduğu  için;  bütün  planlar  ertesi  sabah  kahvaltı  öncesi  deniz  keyfi  üzerine  kuruldu.  Tabii  benim  her  zaman  ki  gibi  bu  arada  birde  yürüyüş  programım  var.
Akşam  yemeğimizi,  Budva  sahilde  bir  balıkçıda  alıyoruz.  Grup  o kadar  eğlenceli  ve  kafa  dengi  bir  grup  ki  o  yüzden  her  yerde,  her  ortamda  eğlenmek  mümkün.  Zaten  gerçekten  Budva'nın  gecesi  harika,  sahil  aynı  Bodrum'a  benziyor.
Günün  yorgunluğu  yavaş  yavaş  kendini  hissettirmeye  başlıyor.  Herkes  otelde  aldığımız  çay  ve  kahvelerin  ardından,  teker  teker  odalarına  çekilmeye  başladı  bile.

22 Mayıs 2011 Pazar

SAMSUN FOTOĞRAFLARI



SAMSUN

Gezimizin  son  durağı  Samsun'a  gidiyoruz.  Ne  kadar  alışkın  olsak  da  hep  bir  hüzün  oluyor  son  gün.  Ben  bilhassa  kapıcak  birini  arıyorum  nedense.  Çok  tahlil  ettim,  bu  böyle.  Samsun  yolu  da,  Amasya'ya  gelişimiz  gibi  çok  renkliydi.
Hepimizin  bildiği  gibi  Mustafa  Kemal'in,  Kurtuluş  mücadelesini  başlattığı  Samsun'un,  Türk  kurtuluş tarihinde  çok  ayrıcalıklı  bir  yeri  vardır.  Çok  eski  çağların  ticaret  ve  kültür  merkezi,  liman  şehridir.
Samsun  ili  sınırları  içerisinde  devlet  kurarak  yaşayan  en  eski  topluluk  Garka'lardır.  Bunları  takiben  Paflagonlar,  Hititler,  Frigyalılar,  Kimmerler,  Lidyalılar,  Miletliler,  Persler,  Makedonya  İmparatorluğu, Kont  Krallığı,  Romalılar  ve  Bizanslıların  hakimiyetinde  kaldı.  Daha  sonra  Danişmentliler,  Selçuklular  ve  haçlı  seferleri  sonrası  başkent  Trabzon  olmak  üzere  Trabzon  Rum  İmparatorluğu  egemenliğine  giren  Samsun,  Cenevizlilerin  Karadeniz'de  ticareti  ele  geçirmeleri  sonucunda  100  yıl  kadar  burada  yaşamışlardır.  1389  yılında,  Yıldırım  Beyazıt  zamanında  Osmanlı  topraklarına  katılmıştır.  Tabii  ki  bütün  bu  Samsun'la  ilgili  bilgilerin  sonucunda  Samsun  19  Mayıs  1919'da  Mustafa  Kemal  Paşa'nın  buraya  gelmesiyle  tarih  sayfalarındaki  en  görkemli  yerini  almıştır.
Samsun'a  gelip  de  pidesini  yemeden  olmaz  tabii.  Hemen  sahilde  çok  güzel  bir  pidecide  çeşit  çeşit  pidelerimizi  yedik.  Ardından  Bandırma  Vapurunun  birebir  kopyası  sahilde  onu  gezdik.  Çok  merak  ediyordum.  Herkes de  çok  memnun  kaldı.  Sonra  da  yürüyerek  bir  şehir  turu  ve  müzeyi  gezdik.  Çok  vaktimiz  yok  tabii.  Buradan  akşam  uçağı  ile  İstanbul'a  dönüyoruz.
Bir  gezimizin  daha  sonuna  geldik.  Çok  çabuk  geçti  yine.  Bir  dahaki  gezide  buluşmak  üzere  arkadaşlarla  vedalaşıp  evlerimize  doğru  yola  çıkıyoruz.
Aklımızda;  Samsun'un  pideleri,  Bandırma  Vapuru,  Amasya'da  yalı  boyu  evleri,  Kastamonu'da  arkadaşımızın  ev  sahipliğinde  Ballık  Konağı,  Bartın'da  Nilgün'ün  güzel  ev  sahipliği,  Safranbolu  evleri  derken  bir  geziyi  daha  noktaladık.  Buluşmak  üzere  deyip  sizi  fotoğraflarla  başbaşa  bırakıyorum.

AMASYA FOTOĞRAFLARI



AMASYA

İlkçağda  Amaseia  adıyla  bilinen  kent,  Anadolu'nun  en  eski  yerleşim  merkezlerindendir.  Kentin  adı  Hitit  metinlerinde  Hakmiş  olarak  geçer.  Pontus  Krallığı,  Romalılar,  kısa  bir  süre  Araplar,  Danişmentliler,  Selçuklular  ve  Osmanlıların  almasıyla  Osmanlı  şehzadelerinin  doğduğu  kent  olarak  ünlenir.  İran  ile  tarihi  Amasya  Anlaşması  burada  imzalandı.  Ulusal  Kurtuluş  savaşının  ilk  günlerinde,  Mustafa  Kemal  Paşa;  Amasya  Genelgesini  burada  hazırladı.  Anadolu  ve  Rumeli  Müdaafai  Hukuk  Cemiyeti  temsilcileriyle  İstanbul  Hükümeti  temsilcileri  arasındaki  görüşmeler  burada  yapıldı  ( Amasya  Protokolu ).  Cumhuriyetin  ilanından  sonra  Amasya  il  merkezi  oldu.
Gördüğünüz  gibi  Amasya  resmen  tarih  kokuyor.  Çok  heyecan  verici.  Buraya  daha  önce  niye  gelmedim  diye  hayıflanmak  için  bir  sebep  daha.  Burasını  o  kadar  sevdim  ki.  Bir  kere  şehir  bana  çok  derli  toplu  geldi.  O  muhteşem  kaya  mezarları,  şehrin  ortasından  geçen  Yeşilırmak,  acayip  bir  güzellik  katmış.  Yalı  boyu  evleri  çok  güzel.  Bizde  yalı  boyunda  Büyük  Amasya  Otel'inde  kaldık.  Sabah  yürüye  yürüye  nerdeyse  tüm  şehri  gezdik  diyebilirim.
Şehzadeler  şehri  diye  biliniyor  ya,  bütün  şehzadelerin  bulunduğu  müzeyi  de  gezdik  tabii.  Hem  çok beğendim  hem  de  çok  etkilendim.  Amasya  tarihi  belediye  binası,  geleneksel  bir  Amasya  Konağı  olan  Haznedarlar  Konağını  ve  Beyazıt  Külliyesini,  Numine  Hatun  medresesi,  Liva  Paşa  Konağı,  Daday  ilçesi  yakınında  bulunan  ahşap  Mehmet  Bey  camii'ni,  Yakup  Ağa  Külliyesi  ve  Deve  Hanını  geziyoruz.  Ayy  çok  güzel  bir  gündü.  Hava  harikaydı  şansımıza  ama  yolumuz  uzun.  Nereye  mi ?  Samsun'a.  Evet  Samsun'a.  Burayı  da  daha  önce  görmemiştim.  Benim  içinde  çok  değişik  bir  tur  oldu  Batı  Karadeniz.  Bu  gezide  ilkler  çoktu  benim  içinde.

20 Mayıs 2011 Cuma

KASTAMONU FOTOĞRAFLARI 2











KASTAMONU'YA DEVAM

Sabah  ezanıyla  uyanmak  diye  bir  laf  vardır  ya.  Evet  o  gerçek  oldu.  Ezan  odamda  okunuyor  zannettim  ve  uyanış  o  uyanış.  Hava  çok  soğuktu  yoksa  o  saatte  yürüyüş  yapmaya  bayılırım  ama  olmadı.  Grupta  bir  hasta  yeter  dedim.  Kahvaltıdan  sonra,  bu  arada  kaldığımız  han,  Kurşunlu  Han,  Nasrullah  Meydanında  şehrin  merkezi  denebilir.  O  yüzden  soksk  aralarında,  toplu  halde  yürüdük.  Sabahtan  içimde  kalmıştı  çok  iyi  oldu.  Sonra  Kastamonu'da  görmezsek  olmaz  yerlere  ( Atatürk  ve  Şehit  Şerife  Bacı  Anıtı,  Hükümet  Konağı,  Kastamonu  Kalesi,  Saat  Kulesi ).
Veee  yolumuz  uzun  ama  Kastamonu'ya  gelip  de  İzbeli  Çiftliğinde  meşhur  sahibesinin,  meşhur  sebzeli,  otlu,  patatesli,  kıymalı,  peynirli  gözlemelerini  yemeden  gitmek  olmaz  dedik  ve  çiftliğin  yolunu  tuttuk.  Tahmin  ettiğiniz  gibi  çok  güzel  geçti.  Harika  gözlemeler  ve  sohbetler  sonrası,  Amasya'ya  gitmek  üzere  yola  çıktık.
Yolumuzun  üstünde  Borabay  Gölü  varmış,  oraya  da  gidelim  diye  tutturdum.  İyi  ki  de  tutturmuşum.  Gerçi  tesis  daha  faaliyete  geçmemişti.  Mevsim  dolayısıyla  ama  manzaralar  ve  göl  çok  güzeldi.  Zaten  sonbahar  olduğundan  Batı  Karadeniz  rengarenk  oluyor.  Yolumuz  o  yüzden  keyifli  geçti.  Bir de  bakmışız  Amasya'dayız.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

KASTAMONU FOTOĞRAFLARI



BATI KARADENİZ ( KASTAMONU )

Amasra  Kastamonu  arası  yol  yine  çok  keyifliydi.  Dedim  ya  mevsim  sonbahar  olunca  Karadeniz'e  doyulmuyor.
Kastamonu'nun  bilinen  geçmişi  Hititlerle  başlar.  Hititlerden  sonra  Frigya  ve  Lidya  krallıklarının  egemen  olduğu  bu  topraklar  daha  sonra  sırasıyla  Persler,  Makedonlar ( Büyük  İskender ),  Pontus  Krallığı,  Romalılar,  Bizanslılar  hüküm  sürmüştür.  Kastamonu'nun  ilk  defa  Türk'lerin  eilne  geçmesi,  Danişmentliler  zamanında  gerçekleşmiştir.  ondan  sonra  da  Selçuklular,  Candaroğulları,  İsfendiyaroğulları  ve  sonunda  1460'da  Fatih'in  bölgeyi  almasıyla  Osmanlı  topraklarına  katılmıştır.  Ulusal  mücadelede  lojistik  destek  açısından  en  güvenilir  bölge  olması  nedeniyle  büyük  yarar  sağlamıştır.  Cumhuriyet'in  ilanından  sonra,  büyük  önder  Mustafa  Kemal  Atatürk'ün,  23 - 31  Ağustos  1925  tarihleri  arasında  Kastamonu'da  yaptığı  Giysi  ve  Şapka  Devrimi,  Cumhuriyet  döneminin  önemli  olayı  olarak  kent  tarihine  geçmiştir.
İlin  komşuları,  Sinop,  Bartın,  Karabük,  Çankırı  ve  Çorum'dur.  Yüzölçümü  13103 km  karedir.
Vallahi  siz  ne  derseniz  deyin.  Yazdıklarımı  okuyunca  hem  gülüyorum  çünkü  coğrafya  kitabı  gibi  geliyor.  Ama  bir  yandan  da  çok  hoşuma  gitti  bu  kısa  ara  bilgilendirmeler.  sizden  mutlaka  geri  dönüş  bekliyorum.  yorumlarınızı  çok  merak  ediyorum.
Neyse  en  sonunda  Kastamonu'  dayız.  Gider  gitmez,  Hacı  Şaban - ı  Veli  dergahını  ziyarete  gittik.  Biliyosunuz,  Türkiye'deki  üç  Veli - imizden  biri  Hacı  Şaban - ı  Veli.  Biri  Nevşehir' de,  Hacı  Bektaş  Veli,  öbürüde  Ankara'da  Hacı  Bayram  Veli.  Ziyaretimizin  ardından  hava  karardığı  için,  hem  de  bir  günde  kaç  yer  oldu.  Şaka  maka  bayağı  yorulmuşuz.  Otelimize  gidip  biraz  dinlenelim  ki  akşam  yemeğine  gidicez.  Otelimiz  çok  otantik.  Kurşunlu  Han.  Eski  bir  han,  odalar  kocaman  ama  pencereleri  yok  denecek  kadar  küçük.  Daha  doğrusu  huni  gibi.  Odanın  içinden  büyük  görünüyor.  Duvarlar  çok  kalın  olduğu  için  dışarıya  doğru  daralıp  küçülüyor.  Yani  biraz  sıkıntılı  bir  durum.  Tabii  bu  bana  göre.  Ben  hep  cok  geniş  pencereler  sevmişimdir.
Odalarımıza  yerleşip  biraz  dinlendikten  sonra,  otele  çok  yakın  yürüme  mesafesinde  yöresel  yemekler  yiyebileceğimiz  bir  restorana  gittik.  Tıka  basa  yemek  diye  bir  deyim  vardır  ya,  işte  aynen  o  şekil  hepimiz  tıka  basa  yedik.  Baktık  olacak  gibi  deyil,  Dönüşte  yolumuzu  uzatıp  yürüyerek,  yorgunluk  ve  yemekten  bitap  düşmüş  bir  halde  odalarımıza  kendimizi  attık  diyebilirim.

28 Nisan 2011 Perşembe

BATI KARADENİZ ( AMASRA )

Amasra  bildiğiniz  gibi  çok  şirin  bir  sahil  kasabası.  Kraliçenin  kenti  Amasra'nın  ilk  adı  Sesamos.  Ünlü  coğrafyacı  Strabon'a  göre  Sesamos'u  İskit'lerin  bir  kolu  olan  Amazonlar  kurmuşlardı.  Kent  300  yıl  kadar  Fenike  egemenliğinde  kalmıştır.  Daha  sonra  İyonların  egemenliğine  girdi.  Bugünkü  Amasra'yı  İskender'in  baldızı  İran'lı  kraliçe  Amastris  kurdu.  Daha  sonra  Pontuslara,  Romalılara,  Bizanzlılara  ve  Ekim  1460  tarihinde  Fatih  kenti  Osmanlı  topraklarına  kattı.
Daha  öncede  dediğim  gibi  Amasra'ya  gelip  de  meşhur  balık  ve  salatasını  yemeden  olmaz  demiştik, zaten  hafta  sonları  çevre  illerden  akın  akın  yerli  turist  ağırlıyor  bu  şirin  kasaba.  Kısa  bir  Amasra  turunun  ardından,  akşam  konaklıyacağımız  Kastamonu'ya  hareket  ediyoruz.

SAFRANBOLU VE BARTIN FOTOĞRAFLARI







BATI KARADENİZ ( SAFRANBOLU )

Konağın  içinde  kocaman  bir  salon  ve  ortasında  kocaman  bir  havuz.  Akşam  yemekten  sonra  havuz kenarı  sohbetleri  veaynı  yerde  sabah  kahvaltıları  harika.  Bu  akşam  yemeğimizi  Arasta ( çarşı )'nın  yakınında,  yöresel  yemeklerin  bulunduğu  bir  restoranda  aldıktan  sonra,  Arasta'nın  içinde  canlı  müzik  yapılan  bir  yer  var.  Orada  yörenin  türküleriyle  çok  eğlenceli  bir  akşam  geçirdik.  Her  geldiğimizde  Havuzlu  Konak'ta  müzikli  gece  yapardık.  Bu  güzel  bir  değişiklik  oldu.  Sabah  kahvaltımızdan  sonra,  Kaymakamlar  Konağı,  Cinci  Han,  Saat  Kulesi  ve  Hıdırlık  Tepesi  gezilerinin  ardından  ver  elini  Bartın.  Genelde  Bartın  gezi  programımızda  olmazdı.  Ama  akadaşımız  Nilgün (Vidinli )  Bartın'lı.  Bize  o  kadar  güzel  bir  Bartın  programı  yapmışki  doyamadık  diyebilirim.  Şimdi  size  biraz  Bartın'ı  tanıtayım.  Ne  de  olsa  Nilgün'den  bilgilendik.
Bartın'ın  ilk  sahiplerinin,  M.Ö.  14yy. da  Gaskalar  ve  M.Ö.  13 yy. da  Hititler  olduğu  bilinmekte,  daha  sonra  Bolu  havalisine  yerleşen  Bitinyalılar  ve  Kastamonu  havalisinde  hüküm  süren  Paflagonyalıların  sınırları  içinde  yer  aldığı  görülüyor.  Daha  sonra  Frigler,  Kimmerler,  Lidyalılar  ve  Perslerin  hakimiyetine  girdi.  Sonra  da  Pontus  Krallığı  ve  Romalılar  hüküm  sürdü.  Bizanslılardan  sonra  11. yy.  sonlarında  Anadolu  Selçuklularının  eline  geçti.  Sonra  da  Candaroğulları  beyliği  ve  nihayetinde  1392'den  itibaren  Osmanlı  İmparatorluğu  sınırları  içinde  yer  aldı.
Bartın,  Zonguldak  iline  bağlıdır.  Komşuları,  Kastamonu,  Karabük  ve  Zonguldak'tır.
Yüzölçümü  2143  km  karedir.
Karadeniz  iklimi,  yani  ılıman  iklim  hakimdir.  Bartın'daki  ormanlık  alanlar,  bitki  ve  ağaç  türü  zenginlikleri  ile  yaban  hayvanları  yönünden,  Türkiye'nin  en  ilginç  ve  en  zengin  ormanlık  alanlarıdır.
Acayip  bilgiler  edinmişiz.  Sizlerle  paylaşmak  istedim.  Umarım  sıkılmadınız.
Şansımıza  Bartın'da  hava  çok  güzeldi.  Şimdi  müze  olarak  gezilebilen,  eskiden  kendi  aile  büyüklerinin  yaşadığı  geleneksel  Bartın  evini  gezdik.  Babasınında  kurucularından  olduğu  Bartın  Gazetesini  ziyaret  ettik.  Sokaklarda,  havanın  güzel  olmasını  da  fırsat  bilip  doya  doya  gezdik.  İyi ki  gelmişiz.  Ama  daha  yolumuz  çok.  Öğle  yemeği  için  Amasra'ya  yetişicez.  Haydi  bakalım  yollara.

BATI KARADENİZ FOTOĞRAFLARI


BATI KARADENİZ'E DEVAM

İlk  durağımız  Safranbolu.  Safranbolu,  coğrafi  bakımdan  engebeli  bir  bölge.  En  alçak  noktası  300mt,  en  yüksek  noktası  1750 mt'dir.  Yüzölçümü  1013 km  karedir,  ve  bunun  büyük  bölümü  ormandır.  Safranbolu,  Karabük  iline  bağlı,  komşularıda  Kastamonu  ve  Bartındır.  İklim  olarak,  hem  hem  kara,  hem de  karadeniz  iklim  özellikleri  gösterir.  Biz  iklim  olarak  neredeyse  en  güzel  zamanda  buradayız.  Bütün  ağaçlar  sarı,  turuncu  ve  kırmızının  tonlarıyla  bezeli.  Ayy çok  hoş.  Safranbolu  tarihte;  Anadolu'nun  kuzey batı  kesiminde,  Antik  devirde  tarihçi  Homeros'un  İlyada  destanında  Paplagonya  olarak  geçer.  Yörede  sırası  ile  Hititler,  Frigler,  dolaylı  yoldan  Lidyalılar,  Persler,  Helenistik  krallıklar ( Pondlar ),  Romalılar,  Selçuklular,  Çobanoğulları,  Candaroğulları  ve  Osmanlılar  egemenlik  kurmuşlardır.  1196  tarihinde  Selçuklu  Sultanı  II.  Kılıç  Arslan'ın  oğlu  Muhittin  Mesut  Şah  zamanında  Türk'lerin  eline  geçmiştir.  Safranbolu  geleneksel  Türk  toplum  yaşantısının  tüm  özelliklerini  yansıtan  ve  uzun  tarihi  geçmişinde,  yarattığı  kültürel  mirası  çevresel  dokusu  içinde  koruyan  örnek  bir  kentdir.  Sahip  olduğu  zengin  kültürel  miras  Safranbolu'yu  ' Dünya  Kenti '  ününe kavuşturmuş  ve  Unesco  tarafından  Dünya  Miras   listesine  alınmıştır.  Kente  adını  veren  safran  bitkisi,  kendi  ağırlığının  100 bin  katı  kadar  sıvıyı  sarıya  boyayabilme  özelliğine  sahiptir.  Gıda,  ilaç  ve  kozmetik  sanayiinde  kullanılmaktadır.  Bu  ilginç  bitkinin  ender  üretildiği  yerlerden  biridir  Safranbolu.
Safranbolu'ya  vardığımızda  akşamüstü  olmuştu.  Çok  kısa  panaromik  Safranbolu  turundan  sonra,  her  geldiğimizde  kalmayı  adet  edindiğimiz,  Havuzlu  Konağa  yerleştik.  Havuzlu  Konak,  Safranbolu'nun  simgesi  oldu  nerdeyse.

27 Nisan 2011 Çarşamba

BATI KARADENİZ

Vallahi  Karadeniz'i  çok  seviyorum.  Dedim  ya  İstanbul'dan  başka  bir  yerde  yaşamam  gerekse,  bu  kesinlikle  karadeniz  bölgesi  olurdu  herhalde.  Her  gidişimde  heyecanlanıyorum.  Daha  öncede  belirttiğim  gibi  farklı  mevsimlerde  aynı  yerlere  gitmek  çok  daha  ilginç.  Doğanın  güzelliğini,  bilhassa  karadenizde  çok  daha  iyi  gözlemliyebiliyorsunuz.
İşte  yine  farklı  bir  mevsim,  bu  sefer  Batı  karadeniz.  Kısaca  güzergahımız  hakkında  bilgi  vermem  gerekirse;  gezilerimi  çok  kalabalık  gruplarla  yapmadığım  için,  küçük  bir  midibüsle  İstanbul'dan  yola çıkıp,  Bolu  üzerinden  Safranbolu,  Kastamonu,  Amasya,  Samsun  ordan  uçakla  İstanbul'a  dönüş.  Tabii  yol  üzerinde,  irili  ufaklı  köy  kasaba  nereyi  uygun  ve  güzel  görürsek  uğramak  kaydıyla.
Ayy  çok  heyecanlı.  Sabah  midibüste  buluştuğumuzda  bizi  kötü  bir  sürpriz  bekliyordu.  Ali  Canip  feci  hasta.  Bize de  söylememiş  sağolsun.  Yani  bizlere  birde  hastabakıcılık  görevide  eklendi.  Allah'tan  Beyhan  ablamız  bizimle.  Kendisi  eczacı.  O  yüzden,  ona  çok  ihtiyacımız  oldu.  Neyse  baştan  söyliyeyim.  Dönüşte  hastamız  iyileşmişti.
Yola  kötü  bir  sürprizle  başladık  ama,  acil  ilaç  müdahalelerinin  ardından  hastamızı,  birkaç  saatliğinede  olsa  ayağa  kaldırıp,  yolculukla  ilgili  gerekli  bilgileri  aldık.

12 Şubat 2011 Cumartesi

KAPADOKYA SON GÜN

Öğle  yemeklerini  genelde  yöresel  restoranlarda  almaya  çalışıyoruz.  Bugün  de  öğle  yemeğimizi  Melendiz  bölgesinde,  nehir  kenarında  yine  yöresel  mönü  eşliğinde  yedik.  Ihlara  Vadisinde,  keyifli  bir  yürüyüş  yapma  fırsatı  da  bulduk  bu  arada.  Yemeğin  ardından,  bu  sefer  Ürgüp'ün  6 km  güneyinde  yer  alan  20.  yy.'ın  başlarına  kadar  Ortodoksların  yaşadığı  bir  kasaba  olan  Mustafapaşa'ya ( Sinasos ) gidiyoruz.  19. yy  sonları  ve  20. yy  başlarına  kadar  ki  eski  Rum  evleri  oldukça  zengin  taş  işçiliği  gösterir.  Sinasos'da  çok  orijinal  bir  Bebek  Müzesi  var.  Türkiye'nin  ilk  el  yapımı  Bebek  Müzesi.  Türkiye  ve  dünyadan  1500 den  fazla  bebek  sergileniyor.  El  yapımı  kostüm  ve  dekorlarıyla  sergilenen  her  bebek,  ayrı  bir  öykü  anlatıyor.  Çok  hoşumuza  gitti.  Keyifle  gezdik  müzeyi.  Daha  sonra  Sinasos  sokaklarında  yürüdük,  yürüdük,  yürüdük.  İyi  geldi  hepimize,  o  kadar  yemekten  sonra.








Eveeet,  yine  bize  dönüş  yolu  göründü.  O  yüzden  Kayseri'ye  hareket  ediyoruz.  Şehir  turumuzdan  sonra  acıkana  kadar  vakit  geçirmek  için  serbest  zaman  yaptık.  Kaç  gündür  alışveriş  filan  yok  ya,  canımız  sıkılmıştı !!!  çarşı  pazar  yaptık  biraz.  Sonrada  artık  Kayseri'ye  gelişlerimizde  uğrak  yerimiz  haline  gelen  Kaşıkla'ya  geldik.  Kayseri  deyince  aklınıza  gelen  her  türlü  yemek  burada  mevcut.  Kaşıkla  çok  sevdiğim  arkadaşım  Gamze'nin  sahibi  olduğu  tertemiz  ve  çok  şık  bir  restoran.  Yediklerimiz  yetmedi,  birde  buraya  kadar  gelip  pastırma  ve  mantı  almadan  olmaz  diyoruz.  Konu  komşuyu  da  unutmuyoruz  tabii.  Yolunuz  Kayseri'ye  düşerse,  muhakkak  Kaşıkla'ya  uğramanızı  tavsiye  ederim.
Artık  yemekten  patlamak  üzereyiz.  İstanbul'a  dönmek  üzere  havaalanının  yolunu  tutuyoruz.  Alanda  bize  3  gündür  bize  midibüsüyle  eşlik  edip,  güleryüzüyle  hepimizin  kalbini  çalan  Emrah'a,  yeni  bir  Kapadokya  turunda  buluşmak  üzere  veda  ediyoruz.
Sizlere,  Ali  Canip  Olgunlu'nun  kalplerimizi  ısıtan  selamlamasıyla  merhaba  demiştim.  Yine  kendisinin  çok  güzel  dizeleriyle  hoşçakal  demek  istiyorum.  Bir  başka  gezide,  kimbilir  Anadolu'nun  hangi  köşesinde,  buluşmak  üzere  diyorum.
            Anadolu  deyince  aklıma  ' Dört  Mevsim '  gelir
            Yarısı  sarı  ve  beyaz,  yarısı  yeşil  ve  mavi.
            Anadolu  deyince  aklıma  ' Mimari '  gelir
            Yarısı  Selimiye,  yarısı  Ayasofya.
            Anadolu  deyince  aklıma  ' Aşk '  gelir
            Yarısı  Yunus  Emre,  yarısı  Mevlana.
            Anadolu  deyince  aklıma  ' Biz '  gelir
            Yarısı  Sen,  yarısı  Ben.
                                                              ALİ  CANİP  OLGUNLU

KAPADOKYA 3

Artık  bugün  son  günümüz,  akşam  uçağıyla  Kayseri'den  dönücez.  Onun için valizlerimizi  kapatıp,  kahvaltıda  buluştuk.  Farkındaysanız  balon  grubu  ve  ben  hiç  uyumadık.  Ama  dediğim  gibi,  soğuğu  yiyince  hepimiz  ayıldık.  Söylemeyi  unuttum.  Otelin  bir  köpeği  var  adı  Whiskey,  her  sene  alıştık  artık  gelince  gözümüz  arıyor.  Bu  sene  bir  arkadaş  bulmuş,  o  da  Soda.  Evet  ama  Soda  bir  kedi.  Çok  iyi  dost  olmuşlar.  Bize  yani  bütün  insanlara  çok  güzel  bir  örnek  oldular.  Sıra  son  gün  turumuzda.  Nereye  mi ?  40  kapı  ve  4  makam  felsefesi  ile  eğitim  veren  dergahların  en  büyüğü  olan  Hacı  Bektaş  Veli  dergahına.  Hacı  Bektaş  Veli  ziyaretleri  beni  nedense  çok  etkiler.  Her  sene  Kapadokya  gezimize,  o  yüzden  daha  bir  coşkuyla  ve  koşarak  geliyorum  diyebilirim.  Dergah  çok  geniş  bir  alanda.  Bahçesinde  birçok  türbe  var.  Hocası  Balım  Sultan'ında  türbesi  orada.  Havaya  muhteşem  bir  dinginlik  hakim.  Bu  da  insanın  orada  kalma  süresini  uzatıyor,  ister  istemez.  Hacı  Bektaş  ziyaretimizin  ardından,  Ürgüp'ün  6  km  batısında   doğal  güzellikleri  ve  tarihsel  özellikleri  ile ilgi  çekici  bir  kasaba  olan  Ortahisar'ı  geziyoruz.  Ortahisar'ın  ortasında  içi  oyuk,  oda  ve  salonları  bulunan  dev  bir  peribacası  olan  bir  kale  var.  Farkındaysanız  o  kadar  çok  yer  gezdik  ki,  iyi  ki  küçük  küçük  de  olsa  notlar  almışım,  yoksa  işim  çok  zor  olucaktı  sanırım.

KAPADOKYA 3






Odalara  gidip,  üstümüze  kalın  birşeyler  giyindik.  Balon  için  hazırız  artık.  Sabah  hava  çok  soğuk  oluyor,  o  yüzden  sıkı  sıkı  giyinmek  lazım.  Bizi  almaya  gelecek  olan  minibüsü  beklemeye  başlıyoruz.  Hepimizde  uykusuzluktan  dolayı,  bir  sersemlik  var  tabii.  Ama  balaonların  orda  soğuğu  yiyince  cin  gibi  olucaz,  adım  gibi  eminim.  Yola  çıktık  nihayet.  Balonların  yanına  geldiğimizde,  hummalı  bir  çalışma  olduğunu  gördük.  Bu  iyiye  işaret.  Bugün  uçacağız  herhalde.  Bana  ne  oluyosa,  uçmayacağım  ama  daha  çok  heyecan  bastı  valla.  Evet  grup  grup  balonlara  almaya  başladılar.  Bu  arada  gün  doğuyor.  Çok  güzel  bir  manzara.  Arkadaşların  balona  binmesini,  havalanışlarını  kare  kare  fotoğrafladım.  Balon  seyahati  1  saat  kadar  sürüyor.  Rüzgarın  durumuna  göre,  balon  nereye  inebilecekse,  her  balonu  takip  eden  bir  minibüs  ve  teknik  ekip  var.  Bende  bizimkilerin  ekibiyle,  Kapadokya'yı  turladım  diyebilirim.  Aşağıdan  çok  güzel  fotoğraflarda  çektim  bu  arada.  Balonlar  Aşıklar  Vadisine  indi.  Şampanyalarla  kutlama  ve  sertifikaların  dağıtılmasından  sonra  otelimize  döndük.

10 Şubat 2011 Perşembe

KAPADOKYA 2

Günaydın.  Keyifli  bir  gün  olacağı,  belli  hava  pırıl  pırıl  güneşli  demek  isterdim.  Ama  sabah  04.30.  Her  yer  kapkaranlık.  Bu  saatte  niye  mi  kalktık?  Kalktık  çunkü  arkadaşlar  balona  binecek , bende  resimlerini  çekicem  demiştim  ya.  Lobide  buluşup,  balon  şirketinin  minibüsleri  gelip  bizi  alsın  diye  bekliyoruz.  Balonların  havalandığı  yer,  otelimize  çok  yakın.  O  yüzden  en  son  bizi  alacaklar.  Neyse  sonunda  geldi  ve  heyecanla  balonların  havalanacağı  yere  geldik.

KAPADOKYA

Yine  buluştuk,  sevgili  dostlar.  Başlıktan  da  anladığınız  gibi  bu  sefer  Kapadokya'ya  gidiyoruz.  Havaalanında  buluşup,  Nevşehir'e  uçuyoruz.  Türkiye  gezilerine  başladığımda  ilk  geldiğim  yerlerden  biri  buralar.  İlk  zamanlar,  Kayseri'ye  inip  ordan  geliyorduk,  Kapadokya'ya.  Tabii  epeyi  bir  zaman  kaybı  oluyordu.  Şimdi  Nevşehir'e  gelip,  Kayseri'yi  de  görmek  için,  buradan  dönüyoruz.
Anadolu  deyince  nedense  ilk  aklıma  Kapadokya  geliyor.  Böyle  hissetmemde,  Ali  Canip  Olgunlu'nun  büyük  payı  var  sanırım.  Gezilerimizin  birinde,  buraya  gelirken  geziyle  ilgili  çok  hoş  bir  bilgilendirme  yazısı  hazırlamıştı.  Şimdi  o  yazıyı  sizlerle  paylaşmak  istiyorum.
Denizin  yüreğinde  yaşayan  insanların  ülkesi  olan,  ' Anadolu'nun  mistik  başkenti '  Kapadokya'ya  Hoşgeldiniz.  Erken  Hristiyanlık  döneminin  en  önemli  merkezi  olmakla  beraber  13.  yy  Anadolu  aydınlanmasını  başlatan  üç  dostun  ortasında  kalan  bir  merkezdir.  Bu  üç  dost ;  ' Sen  seni  bil  sen  seni '  diyen  Hacı  Bayram,  ' Her  ne  ararsan  kendinde  ara '  diyen,  Hacı  Bektaş  ve  ' Dost  bir  başka  sensin '  diyen,  Hz.  Mevlana  ile  tanımlanır.
Gönülden  gönüle  giden  yolda  sevgi  ile  yol  alan  ve  saygıyla  yol  veren  tüm  bilge,  salik,  alim  ve  canlar  adına  sizleri  sevgi  ve  saygı  ile  selamlıyorum......A.C. OLGUNLU
Eveeeet  bu  kadar  güzel  selamlamadan  sonra,  benimle  idare  edeceksiniz  ne  yazık  ki....

8 Şubat 2011 Salı

KARAGÖL FOTOĞRAFLARI VE OVİT DAĞI


Ayy  ben  bunları  gördükçe  oralarda  olmak  istiyorum.  Sizlerde  aynı  duyguları  paylaşıyorsunuzdur  umarım.  Gördüğünüz  gibi  Karagöl  her  haliyle  çok  güzel.  Karagöl'den  sonra  bizi  bir  başka  Karagöl  bekliyor.  İkizdere,  Kalkandere  üzerinden  Ovit  Dağı  ve  tepede  Karagöl.  İkizdere'de  irili  ufaklı  o kadar  çok  yayla  var ki,  sizin  anlayacağınız  yaylaları  ve  tabii ki  yayla  şenlikleriyle  ünlü  burası.  Ağustos'un  ilk  haftası  Ovit'te,  ikinci  hafta  Homeze'de,  üçüncü  hafta  Çağrankaya'da  ve  son  hafta  da  Varda'da  yayla  şenlikleri  yapılıyor.  Ovit'e  tırmanırken  yine  çok  ilginç  manzaralarla  karşılaştık.  Kayaların  arasındaki  arı  kovanları  çok  ilgimizi  çekti.  Kayalar  o  kadar  yüksek ki  insan şaşırıyor.
Tepeye  vardığımızda  acayip  bir  sessizlikle  karşılaştık.  Çok  dingin  ve  huzur  verici  bir  atmosfer.  Tam  meditasyon  yeri.  O  kadar  yüksek ki,  ağaç  filan  yok.  Sizin  anlayacağınız  farklı  bir  Karagöl.  Buradan  dönerken  yolda  mola  verip,  mangalda  sucuk - ekmek  partisi  yaptık.

Çok  keyif  aldığımız  , bir  o kadar  da  bilgi  sahibi  olduğumuz  bir  geziyi  daha  bitırıyor  olmanın  burukluğunu  yaşayarak  havaalanına  geldik.  Ayrılırken  bir  daha  ki,  Türkiye'nin  neresi  olacağı  meçhul,  gezisinde  buluşmak  üzere  vedalaştık.