Uzun bir aradan sonra, sevgili dostlar merhaba;
İlk önce niye bu kadar ara verdim. Gezilere gitmedim desem yalan olur. Gittim hemde çok güzel, değişik ve Anadolu dışında Anadolu'yu kokladığım, hissettiğim yerlere. Biraz tembellik ve yaz tatili benim belimi büktü diyebilirim.
Neyse bu arayı kapatmam lazım. İşte yurt dışında ama gerçekten Anadolu'yu koklayabildiğim yerlerden biri Karadağ.
Her zamanki gibi çok özel bir tur, çok özel insanlar ve çok güzel anılarla dolu bir seyahat oldu.
Nerden başlasam bilemiyorum. Tabii ki baştan ama çok heyecenlı, o yüzden sabırsızlığım beni sıkıntıya sokuyor ve söylemek istediklerimin eksik kalmasından korkuyorum açıkcası.
Vallahi bu uzun giriş benim açılmama vesile oldu. Hadi bakalım.
Eveeet, 30 kişilik çok eğlenceli bir grupla havaalanında buluşup, yurtdışı gezisi olduğu için elbette freeshop keyfi var. Sanki oradan aldığımız şeyler, başka hiç bir yerde yokmuş gibi, bir kalem! alsanız keyfi başka oluyor.
Direk uçuşumuz Podgorica'ya yani Karadağ. Yaklaşık 2 saatlik uçuş veeeee Karadağ. Uçaktan inip bizi bekleyen otobüsümüzle, 1 saatlik yolculuk sonrası ilk gece kalacağımız yer olan Budva'ya hareket ediyoruz. Bende daha önce duymamıştım ama gece hayatı ve muhteşem sahilleriyle, Budva avrupa jet sosyetesinin uğrak yerlerinden biriymiş.
Eskişehir-Kale turumuzun ardından, konaklıyacağımız Hotel Splendid Conference and Spa Resort adlı otelimize geçiyoruz. Otel gerçekten harika denizin kenarı, havada çok güzel olduğu için; bütün planlar ertesi sabah kahvaltı öncesi deniz keyfi üzerine kuruldu. Tabii benim her zaman ki gibi bu arada birde yürüyüş programım var.
Akşam yemeğimizi, Budva sahilde bir balıkçıda alıyoruz. Grup o kadar eğlenceli ve kafa dengi bir grup ki o yüzden her yerde, her ortamda eğlenmek mümkün. Zaten gerçekten Budva'nın gecesi harika, sahil aynı Bodrum'a benziyor.
Günün yorgunluğu yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlıyor. Herkes otelde aldığımız çay ve kahvelerin ardından, teker teker odalarına çekilmeye başladı bile.
------Bir kalbin içinde ne taşıdığını asla bilemezsin. Kırmadan önce iyi düşün, belki içindeki sensin......
11 Ekim 2011 Salı
22 Mayıs 2011 Pazar
SAMSUN
Gezimizin son durağı Samsun'a gidiyoruz. Ne kadar alışkın olsak da hep bir hüzün oluyor son gün. Ben bilhassa kapıcak birini arıyorum nedense. Çok tahlil ettim, bu böyle. Samsun yolu da, Amasya'ya gelişimiz gibi çok renkliydi.
Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal'in, Kurtuluş mücadelesini başlattığı Samsun'un, Türk kurtuluş tarihinde çok ayrıcalıklı bir yeri vardır. Çok eski çağların ticaret ve kültür merkezi, liman şehridir.
Samsun ili sınırları içerisinde devlet kurarak yaşayan en eski topluluk Garka'lardır. Bunları takiben Paflagonlar, Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Miletliler, Persler, Makedonya İmparatorluğu, Kont Krallığı, Romalılar ve Bizanslıların hakimiyetinde kaldı. Daha sonra Danişmentliler, Selçuklular ve haçlı seferleri sonrası başkent Trabzon olmak üzere Trabzon Rum İmparatorluğu egemenliğine giren Samsun, Cenevizlilerin Karadeniz'de ticareti ele geçirmeleri sonucunda 100 yıl kadar burada yaşamışlardır. 1389 yılında, Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tabii ki bütün bu Samsun'la ilgili bilgilerin sonucunda Samsun 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa'nın buraya gelmesiyle tarih sayfalarındaki en görkemli yerini almıştır.
Samsun'a gelip de pidesini yemeden olmaz tabii. Hemen sahilde çok güzel bir pidecide çeşit çeşit pidelerimizi yedik. Ardından Bandırma Vapurunun birebir kopyası sahilde onu gezdik. Çok merak ediyordum. Herkes de çok memnun kaldı. Sonra da yürüyerek bir şehir turu ve müzeyi gezdik. Çok vaktimiz yok tabii. Buradan akşam uçağı ile İstanbul'a dönüyoruz.
Bir gezimizin daha sonuna geldik. Çok çabuk geçti yine. Bir dahaki gezide buluşmak üzere arkadaşlarla vedalaşıp evlerimize doğru yola çıkıyoruz.
Aklımızda; Samsun'un pideleri, Bandırma Vapuru, Amasya'da yalı boyu evleri, Kastamonu'da arkadaşımızın ev sahipliğinde Ballık Konağı, Bartın'da Nilgün'ün güzel ev sahipliği, Safranbolu evleri derken bir geziyi daha noktaladık. Buluşmak üzere deyip sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum.
Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal'in, Kurtuluş mücadelesini başlattığı Samsun'un, Türk kurtuluş tarihinde çok ayrıcalıklı bir yeri vardır. Çok eski çağların ticaret ve kültür merkezi, liman şehridir.
Samsun ili sınırları içerisinde devlet kurarak yaşayan en eski topluluk Garka'lardır. Bunları takiben Paflagonlar, Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Miletliler, Persler, Makedonya İmparatorluğu, Kont Krallığı, Romalılar ve Bizanslıların hakimiyetinde kaldı. Daha sonra Danişmentliler, Selçuklular ve haçlı seferleri sonrası başkent Trabzon olmak üzere Trabzon Rum İmparatorluğu egemenliğine giren Samsun, Cenevizlilerin Karadeniz'de ticareti ele geçirmeleri sonucunda 100 yıl kadar burada yaşamışlardır. 1389 yılında, Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tabii ki bütün bu Samsun'la ilgili bilgilerin sonucunda Samsun 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa'nın buraya gelmesiyle tarih sayfalarındaki en görkemli yerini almıştır.
Samsun'a gelip de pidesini yemeden olmaz tabii. Hemen sahilde çok güzel bir pidecide çeşit çeşit pidelerimizi yedik. Ardından Bandırma Vapurunun birebir kopyası sahilde onu gezdik. Çok merak ediyordum. Herkes de çok memnun kaldı. Sonra da yürüyerek bir şehir turu ve müzeyi gezdik. Çok vaktimiz yok tabii. Buradan akşam uçağı ile İstanbul'a dönüyoruz.
Bir gezimizin daha sonuna geldik. Çok çabuk geçti yine. Bir dahaki gezide buluşmak üzere arkadaşlarla vedalaşıp evlerimize doğru yola çıkıyoruz.
Aklımızda; Samsun'un pideleri, Bandırma Vapuru, Amasya'da yalı boyu evleri, Kastamonu'da arkadaşımızın ev sahipliğinde Ballık Konağı, Bartın'da Nilgün'ün güzel ev sahipliği, Safranbolu evleri derken bir geziyi daha noktaladık. Buluşmak üzere deyip sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum.
AMASYA
İlkçağda Amaseia adıyla bilinen kent, Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerindendir. Kentin adı Hitit metinlerinde Hakmiş olarak geçer. Pontus Krallığı, Romalılar, kısa bir süre Araplar, Danişmentliler, Selçuklular ve Osmanlıların almasıyla Osmanlı şehzadelerinin doğduğu kent olarak ünlenir. İran ile tarihi Amasya Anlaşması burada imzalandı. Ulusal Kurtuluş savaşının ilk günlerinde, Mustafa Kemal Paşa; Amasya Genelgesini burada hazırladı. Anadolu ve Rumeli Müdaafai Hukuk Cemiyeti temsilcileriyle İstanbul Hükümeti temsilcileri arasındaki görüşmeler burada yapıldı ( Amasya Protokolu ). Cumhuriyetin ilanından sonra Amasya il merkezi oldu.
Gördüğünüz gibi Amasya resmen tarih kokuyor. Çok heyecan verici. Buraya daha önce niye gelmedim diye hayıflanmak için bir sebep daha. Burasını o kadar sevdim ki. Bir kere şehir bana çok derli toplu geldi. O muhteşem kaya mezarları, şehrin ortasından geçen Yeşilırmak, acayip bir güzellik katmış. Yalı boyu evleri çok güzel. Bizde yalı boyunda Büyük Amasya Otel'inde kaldık. Sabah yürüye yürüye nerdeyse tüm şehri gezdik diyebilirim.
Şehzadeler şehri diye biliniyor ya, bütün şehzadelerin bulunduğu müzeyi de gezdik tabii. Hem çok beğendim hem de çok etkilendim. Amasya tarihi belediye binası, geleneksel bir Amasya Konağı olan Haznedarlar Konağını ve Beyazıt Külliyesini, Numine Hatun medresesi, Liva Paşa Konağı, Daday ilçesi yakınında bulunan ahşap Mehmet Bey camii'ni, Yakup Ağa Külliyesi ve Deve Hanını geziyoruz. Ayy çok güzel bir gündü. Hava harikaydı şansımıza ama yolumuz uzun. Nereye mi ? Samsun'a. Evet Samsun'a. Burayı da daha önce görmemiştim. Benim içinde çok değişik bir tur oldu Batı Karadeniz. Bu gezide ilkler çoktu benim içinde.
Gördüğünüz gibi Amasya resmen tarih kokuyor. Çok heyecan verici. Buraya daha önce niye gelmedim diye hayıflanmak için bir sebep daha. Burasını o kadar sevdim ki. Bir kere şehir bana çok derli toplu geldi. O muhteşem kaya mezarları, şehrin ortasından geçen Yeşilırmak, acayip bir güzellik katmış. Yalı boyu evleri çok güzel. Bizde yalı boyunda Büyük Amasya Otel'inde kaldık. Sabah yürüye yürüye nerdeyse tüm şehri gezdik diyebilirim.
Şehzadeler şehri diye biliniyor ya, bütün şehzadelerin bulunduğu müzeyi de gezdik tabii. Hem çok beğendim hem de çok etkilendim. Amasya tarihi belediye binası, geleneksel bir Amasya Konağı olan Haznedarlar Konağını ve Beyazıt Külliyesini, Numine Hatun medresesi, Liva Paşa Konağı, Daday ilçesi yakınında bulunan ahşap Mehmet Bey camii'ni, Yakup Ağa Külliyesi ve Deve Hanını geziyoruz. Ayy çok güzel bir gündü. Hava harikaydı şansımıza ama yolumuz uzun. Nereye mi ? Samsun'a. Evet Samsun'a. Burayı da daha önce görmemiştim. Benim içinde çok değişik bir tur oldu Batı Karadeniz. Bu gezide ilkler çoktu benim içinde.
20 Mayıs 2011 Cuma
KASTAMONU'YA DEVAM
Sabah ezanıyla uyanmak diye bir laf vardır ya. Evet o gerçek oldu. Ezan odamda okunuyor zannettim ve uyanış o uyanış. Hava çok soğuktu yoksa o saatte yürüyüş yapmaya bayılırım ama olmadı. Grupta bir hasta yeter dedim. Kahvaltıdan sonra, bu arada kaldığımız han, Kurşunlu Han, Nasrullah Meydanında şehrin merkezi denebilir. O yüzden soksk aralarında, toplu halde yürüdük. Sabahtan içimde kalmıştı çok iyi oldu. Sonra Kastamonu'da görmezsek olmaz yerlere ( Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı, Hükümet Konağı, Kastamonu Kalesi, Saat Kulesi ).
Veee yolumuz uzun ama Kastamonu'ya gelip de İzbeli Çiftliğinde meşhur sahibesinin, meşhur sebzeli, otlu, patatesli, kıymalı, peynirli gözlemelerini yemeden gitmek olmaz dedik ve çiftliğin yolunu tuttuk. Tahmin ettiğiniz gibi çok güzel geçti. Harika gözlemeler ve sohbetler sonrası, Amasya'ya gitmek üzere yola çıktık.
Yolumuzun üstünde Borabay Gölü varmış, oraya da gidelim diye tutturdum. İyi ki de tutturmuşum. Gerçi tesis daha faaliyete geçmemişti. Mevsim dolayısıyla ama manzaralar ve göl çok güzeldi. Zaten sonbahar olduğundan Batı Karadeniz rengarenk oluyor. Yolumuz o yüzden keyifli geçti. Bir de bakmışız Amasya'dayız.
Veee yolumuz uzun ama Kastamonu'ya gelip de İzbeli Çiftliğinde meşhur sahibesinin, meşhur sebzeli, otlu, patatesli, kıymalı, peynirli gözlemelerini yemeden gitmek olmaz dedik ve çiftliğin yolunu tuttuk. Tahmin ettiğiniz gibi çok güzel geçti. Harika gözlemeler ve sohbetler sonrası, Amasya'ya gitmek üzere yola çıktık.
Yolumuzun üstünde Borabay Gölü varmış, oraya da gidelim diye tutturdum. İyi ki de tutturmuşum. Gerçi tesis daha faaliyete geçmemişti. Mevsim dolayısıyla ama manzaralar ve göl çok güzeldi. Zaten sonbahar olduğundan Batı Karadeniz rengarenk oluyor. Yolumuz o yüzden keyifli geçti. Bir de bakmışız Amasya'dayız.
2 Mayıs 2011 Pazartesi
BATI KARADENİZ ( KASTAMONU )
Amasra Kastamonu arası yol yine çok keyifliydi. Dedim ya mevsim sonbahar olunca Karadeniz'e doyulmuyor.
Kastamonu'nun bilinen geçmişi Hititlerle başlar. Hititlerden sonra Frigya ve Lidya krallıklarının egemen olduğu bu topraklar daha sonra sırasıyla Persler, Makedonlar ( Büyük İskender ), Pontus Krallığı, Romalılar, Bizanslılar hüküm sürmüştür. Kastamonu'nun ilk defa Türk'lerin eilne geçmesi, Danişmentliler zamanında gerçekleşmiştir. ondan sonra da Selçuklular, Candaroğulları, İsfendiyaroğulları ve sonunda 1460'da Fatih'in bölgeyi almasıyla Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ulusal mücadelede lojistik destek açısından en güvenilir bölge olması nedeniyle büyük yarar sağlamıştır. Cumhuriyet'in ilanından sonra, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, 23 - 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu'da yaptığı Giysi ve Şapka Devrimi, Cumhuriyet döneminin önemli olayı olarak kent tarihine geçmiştir.
İlin komşuları, Sinop, Bartın, Karabük, Çankırı ve Çorum'dur. Yüzölçümü 13103 km karedir.
Vallahi siz ne derseniz deyin. Yazdıklarımı okuyunca hem gülüyorum çünkü coğrafya kitabı gibi geliyor. Ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kısa ara bilgilendirmeler. sizden mutlaka geri dönüş bekliyorum. yorumlarınızı çok merak ediyorum.
Neyse en sonunda Kastamonu' dayız. Gider gitmez, Hacı Şaban - ı Veli dergahını ziyarete gittik. Biliyosunuz, Türkiye'deki üç Veli - imizden biri Hacı Şaban - ı Veli. Biri Nevşehir' de, Hacı Bektaş Veli, öbürüde Ankara'da Hacı Bayram Veli. Ziyaretimizin ardından hava karardığı için, hem de bir günde kaç yer oldu. Şaka maka bayağı yorulmuşuz. Otelimize gidip biraz dinlenelim ki akşam yemeğine gidicez. Otelimiz çok otantik. Kurşunlu Han. Eski bir han, odalar kocaman ama pencereleri yok denecek kadar küçük. Daha doğrusu huni gibi. Odanın içinden büyük görünüyor. Duvarlar çok kalın olduğu için dışarıya doğru daralıp küçülüyor. Yani biraz sıkıntılı bir durum. Tabii bu bana göre. Ben hep cok geniş pencereler sevmişimdir.
Odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra, otele çok yakın yürüme mesafesinde yöresel yemekler yiyebileceğimiz bir restorana gittik. Tıka basa yemek diye bir deyim vardır ya, işte aynen o şekil hepimiz tıka basa yedik. Baktık olacak gibi deyil, Dönüşte yolumuzu uzatıp yürüyerek, yorgunluk ve yemekten bitap düşmüş bir halde odalarımıza kendimizi attık diyebilirim.
Kastamonu'nun bilinen geçmişi Hititlerle başlar. Hititlerden sonra Frigya ve Lidya krallıklarının egemen olduğu bu topraklar daha sonra sırasıyla Persler, Makedonlar ( Büyük İskender ), Pontus Krallığı, Romalılar, Bizanslılar hüküm sürmüştür. Kastamonu'nun ilk defa Türk'lerin eilne geçmesi, Danişmentliler zamanında gerçekleşmiştir. ondan sonra da Selçuklular, Candaroğulları, İsfendiyaroğulları ve sonunda 1460'da Fatih'in bölgeyi almasıyla Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ulusal mücadelede lojistik destek açısından en güvenilir bölge olması nedeniyle büyük yarar sağlamıştır. Cumhuriyet'in ilanından sonra, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, 23 - 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu'da yaptığı Giysi ve Şapka Devrimi, Cumhuriyet döneminin önemli olayı olarak kent tarihine geçmiştir.
İlin komşuları, Sinop, Bartın, Karabük, Çankırı ve Çorum'dur. Yüzölçümü 13103 km karedir.
Vallahi siz ne derseniz deyin. Yazdıklarımı okuyunca hem gülüyorum çünkü coğrafya kitabı gibi geliyor. Ama bir yandan da çok hoşuma gitti bu kısa ara bilgilendirmeler. sizden mutlaka geri dönüş bekliyorum. yorumlarınızı çok merak ediyorum.
Neyse en sonunda Kastamonu' dayız. Gider gitmez, Hacı Şaban - ı Veli dergahını ziyarete gittik. Biliyosunuz, Türkiye'deki üç Veli - imizden biri Hacı Şaban - ı Veli. Biri Nevşehir' de, Hacı Bektaş Veli, öbürüde Ankara'da Hacı Bayram Veli. Ziyaretimizin ardından hava karardığı için, hem de bir günde kaç yer oldu. Şaka maka bayağı yorulmuşuz. Otelimize gidip biraz dinlenelim ki akşam yemeğine gidicez. Otelimiz çok otantik. Kurşunlu Han. Eski bir han, odalar kocaman ama pencereleri yok denecek kadar küçük. Daha doğrusu huni gibi. Odanın içinden büyük görünüyor. Duvarlar çok kalın olduğu için dışarıya doğru daralıp küçülüyor. Yani biraz sıkıntılı bir durum. Tabii bu bana göre. Ben hep cok geniş pencereler sevmişimdir.
Odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra, otele çok yakın yürüme mesafesinde yöresel yemekler yiyebileceğimiz bir restorana gittik. Tıka basa yemek diye bir deyim vardır ya, işte aynen o şekil hepimiz tıka basa yedik. Baktık olacak gibi deyil, Dönüşte yolumuzu uzatıp yürüyerek, yorgunluk ve yemekten bitap düşmüş bir halde odalarımıza kendimizi attık diyebilirim.
29 Nisan 2011 Cuma
28 Nisan 2011 Perşembe
BATI KARADENİZ ( AMASRA )
Amasra bildiğiniz gibi çok şirin bir sahil kasabası. Kraliçenin kenti Amasra'nın ilk adı Sesamos. Ünlü coğrafyacı Strabon'a göre Sesamos'u İskit'lerin bir kolu olan Amazonlar kurmuşlardı. Kent 300 yıl kadar Fenike egemenliğinde kalmıştır. Daha sonra İyonların egemenliğine girdi. Bugünkü Amasra'yı İskender'in baldızı İran'lı kraliçe Amastris kurdu. Daha sonra Pontuslara, Romalılara, Bizanzlılara ve Ekim 1460 tarihinde Fatih kenti Osmanlı topraklarına kattı.
Daha öncede dediğim gibi Amasra'ya gelip de meşhur balık ve salatasını yemeden olmaz demiştik, zaten hafta sonları çevre illerden akın akın yerli turist ağırlıyor bu şirin kasaba. Kısa bir Amasra turunun ardından, akşam konaklıyacağımız Kastamonu'ya hareket ediyoruz.
Daha öncede dediğim gibi Amasra'ya gelip de meşhur balık ve salatasını yemeden olmaz demiştik, zaten hafta sonları çevre illerden akın akın yerli turist ağırlıyor bu şirin kasaba. Kısa bir Amasra turunun ardından, akşam konaklıyacağımız Kastamonu'ya hareket ediyoruz.
BATI KARADENİZ ( SAFRANBOLU )
Konağın içinde kocaman bir salon ve ortasında kocaman bir havuz. Akşam yemekten sonra havuz kenarı sohbetleri veaynı yerde sabah kahvaltıları harika. Bu akşam yemeğimizi Arasta ( çarşı )'nın yakınında, yöresel yemeklerin bulunduğu bir restoranda aldıktan sonra, Arasta'nın içinde canlı müzik yapılan bir yer var. Orada yörenin türküleriyle çok eğlenceli bir akşam geçirdik. Her geldiğimizde Havuzlu Konak'ta müzikli gece yapardık. Bu güzel bir değişiklik oldu. Sabah kahvaltımızdan sonra, Kaymakamlar Konağı, Cinci Han, Saat Kulesi ve Hıdırlık Tepesi gezilerinin ardından ver elini Bartın. Genelde Bartın gezi programımızda olmazdı. Ama akadaşımız Nilgün (Vidinli ) Bartın'lı. Bize o kadar güzel bir Bartın programı yapmışki doyamadık diyebilirim. Şimdi size biraz Bartın'ı tanıtayım. Ne de olsa Nilgün'den bilgilendik.
Bartın'ın ilk sahiplerinin, M.Ö. 14yy. da Gaskalar ve M.Ö. 13 yy. da Hititler olduğu bilinmekte, daha sonra Bolu havalisine yerleşen Bitinyalılar ve Kastamonu havalisinde hüküm süren Paflagonyalıların sınırları içinde yer aldığı görülüyor. Daha sonra Frigler, Kimmerler, Lidyalılar ve Perslerin hakimiyetine girdi. Sonra da Pontus Krallığı ve Romalılar hüküm sürdü. Bizanslılardan sonra 11. yy. sonlarında Anadolu Selçuklularının eline geçti. Sonra da Candaroğulları beyliği ve nihayetinde 1392'den itibaren Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer aldı.
Bartın, Zonguldak iline bağlıdır. Komşuları, Kastamonu, Karabük ve Zonguldak'tır.
Yüzölçümü 2143 km karedir.
Karadeniz iklimi, yani ılıman iklim hakimdir. Bartın'daki ormanlık alanlar, bitki ve ağaç türü zenginlikleri ile yaban hayvanları yönünden, Türkiye'nin en ilginç ve en zengin ormanlık alanlarıdır.
Acayip bilgiler edinmişiz. Sizlerle paylaşmak istedim. Umarım sıkılmadınız.
Şansımıza Bartın'da hava çok güzeldi. Şimdi müze olarak gezilebilen, eskiden kendi aile büyüklerinin yaşadığı geleneksel Bartın evini gezdik. Babasınında kurucularından olduğu Bartın Gazetesini ziyaret ettik. Sokaklarda, havanın güzel olmasını da fırsat bilip doya doya gezdik. İyi ki gelmişiz. Ama daha yolumuz çok. Öğle yemeği için Amasra'ya yetişicez. Haydi bakalım yollara.
Bartın'ın ilk sahiplerinin, M.Ö. 14yy. da Gaskalar ve M.Ö. 13 yy. da Hititler olduğu bilinmekte, daha sonra Bolu havalisine yerleşen Bitinyalılar ve Kastamonu havalisinde hüküm süren Paflagonyalıların sınırları içinde yer aldığı görülüyor. Daha sonra Frigler, Kimmerler, Lidyalılar ve Perslerin hakimiyetine girdi. Sonra da Pontus Krallığı ve Romalılar hüküm sürdü. Bizanslılardan sonra 11. yy. sonlarında Anadolu Selçuklularının eline geçti. Sonra da Candaroğulları beyliği ve nihayetinde 1392'den itibaren Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer aldı.
Bartın, Zonguldak iline bağlıdır. Komşuları, Kastamonu, Karabük ve Zonguldak'tır.
Yüzölçümü 2143 km karedir.
Karadeniz iklimi, yani ılıman iklim hakimdir. Bartın'daki ormanlık alanlar, bitki ve ağaç türü zenginlikleri ile yaban hayvanları yönünden, Türkiye'nin en ilginç ve en zengin ormanlık alanlarıdır.
Acayip bilgiler edinmişiz. Sizlerle paylaşmak istedim. Umarım sıkılmadınız.
Şansımıza Bartın'da hava çok güzeldi. Şimdi müze olarak gezilebilen, eskiden kendi aile büyüklerinin yaşadığı geleneksel Bartın evini gezdik. Babasınında kurucularından olduğu Bartın Gazetesini ziyaret ettik. Sokaklarda, havanın güzel olmasını da fırsat bilip doya doya gezdik. İyi ki gelmişiz. Ama daha yolumuz çok. Öğle yemeği için Amasra'ya yetişicez. Haydi bakalım yollara.
BATI KARADENİZ'E DEVAM
İlk durağımız Safranbolu. Safranbolu, coğrafi bakımdan engebeli bir bölge. En alçak noktası 300mt, en yüksek noktası 1750 mt'dir. Yüzölçümü 1013 km karedir, ve bunun büyük bölümü ormandır. Safranbolu, Karabük iline bağlı, komşularıda Kastamonu ve Bartındır. İklim olarak, hem hem kara, hem de karadeniz iklim özellikleri gösterir. Biz iklim olarak neredeyse en güzel zamanda buradayız. Bütün ağaçlar sarı, turuncu ve kırmızının tonlarıyla bezeli. Ayy çok hoş. Safranbolu tarihte; Anadolu'nun kuzey batı kesiminde, Antik devirde tarihçi Homeros'un İlyada destanında Paplagonya olarak geçer. Yörede sırası ile Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik krallıklar ( Pondlar ), Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlardır. 1196 tarihinde Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın oğlu Muhittin Mesut Şah zamanında Türk'lerin eline geçmiştir. Safranbolu geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini yansıtan ve uzun tarihi geçmişinde, yarattığı kültürel mirası çevresel dokusu içinde koruyan örnek bir kentdir. Sahip olduğu zengin kültürel miras Safranbolu'yu ' Dünya Kenti ' ününe kavuşturmuş ve Unesco tarafından Dünya Miras listesine alınmıştır. Kente adını veren safran bitkisi, kendi ağırlığının 100 bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilme özelliğine sahiptir. Gıda, ilaç ve kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Bu ilginç bitkinin ender üretildiği yerlerden biridir Safranbolu.
Safranbolu'ya vardığımızda akşamüstü olmuştu. Çok kısa panaromik Safranbolu turundan sonra, her geldiğimizde kalmayı adet edindiğimiz, Havuzlu Konağa yerleştik. Havuzlu Konak, Safranbolu'nun simgesi oldu nerdeyse.
Safranbolu'ya vardığımızda akşamüstü olmuştu. Çok kısa panaromik Safranbolu turundan sonra, her geldiğimizde kalmayı adet edindiğimiz, Havuzlu Konağa yerleştik. Havuzlu Konak, Safranbolu'nun simgesi oldu nerdeyse.
27 Nisan 2011 Çarşamba
BATI KARADENİZ
Vallahi Karadeniz'i çok seviyorum. Dedim ya İstanbul'dan başka bir yerde yaşamam gerekse, bu kesinlikle karadeniz bölgesi olurdu herhalde. Her gidişimde heyecanlanıyorum. Daha öncede belirttiğim gibi farklı mevsimlerde aynı yerlere gitmek çok daha ilginç. Doğanın güzelliğini, bilhassa karadenizde çok daha iyi gözlemliyebiliyorsunuz.
İşte yine farklı bir mevsim, bu sefer Batı karadeniz. Kısaca güzergahımız hakkında bilgi vermem gerekirse; gezilerimi çok kalabalık gruplarla yapmadığım için, küçük bir midibüsle İstanbul'dan yola çıkıp, Bolu üzerinden Safranbolu, Kastamonu, Amasya, Samsun ordan uçakla İstanbul'a dönüş. Tabii yol üzerinde, irili ufaklı köy kasaba nereyi uygun ve güzel görürsek uğramak kaydıyla.
Ayy çok heyecanlı. Sabah midibüste buluştuğumuzda bizi kötü bir sürpriz bekliyordu. Ali Canip feci hasta. Bize de söylememiş sağolsun. Yani bizlere birde hastabakıcılık görevide eklendi. Allah'tan Beyhan ablamız bizimle. Kendisi eczacı. O yüzden, ona çok ihtiyacımız oldu. Neyse baştan söyliyeyim. Dönüşte hastamız iyileşmişti.
Yola kötü bir sürprizle başladık ama, acil ilaç müdahalelerinin ardından hastamızı, birkaç saatliğinede olsa ayağa kaldırıp, yolculukla ilgili gerekli bilgileri aldık.
İşte yine farklı bir mevsim, bu sefer Batı karadeniz. Kısaca güzergahımız hakkında bilgi vermem gerekirse; gezilerimi çok kalabalık gruplarla yapmadığım için, küçük bir midibüsle İstanbul'dan yola çıkıp, Bolu üzerinden Safranbolu, Kastamonu, Amasya, Samsun ordan uçakla İstanbul'a dönüş. Tabii yol üzerinde, irili ufaklı köy kasaba nereyi uygun ve güzel görürsek uğramak kaydıyla.
Ayy çok heyecanlı. Sabah midibüste buluştuğumuzda bizi kötü bir sürpriz bekliyordu. Ali Canip feci hasta. Bize de söylememiş sağolsun. Yani bizlere birde hastabakıcılık görevide eklendi. Allah'tan Beyhan ablamız bizimle. Kendisi eczacı. O yüzden, ona çok ihtiyacımız oldu. Neyse baştan söyliyeyim. Dönüşte hastamız iyileşmişti.
Yola kötü bir sürprizle başladık ama, acil ilaç müdahalelerinin ardından hastamızı, birkaç saatliğinede olsa ayağa kaldırıp, yolculukla ilgili gerekli bilgileri aldık.
12 Şubat 2011 Cumartesi
KAPADOKYA SON GÜN
Öğle yemeklerini genelde yöresel restoranlarda almaya çalışıyoruz. Bugün de öğle yemeğimizi Melendiz bölgesinde, nehir kenarında yine yöresel mönü eşliğinde yedik. Ihlara Vadisinde, keyifli bir yürüyüş yapma fırsatı da bulduk bu arada. Yemeğin ardından, bu sefer Ürgüp'ün 6 km güneyinde yer alan 20. yy.'ın başlarına kadar Ortodoksların yaşadığı bir kasaba olan Mustafapaşa'ya ( Sinasos ) gidiyoruz. 19. yy sonları ve 20. yy başlarına kadar ki eski Rum evleri oldukça zengin taş işçiliği gösterir. Sinasos'da çok orijinal bir Bebek Müzesi var. Türkiye'nin ilk el yapımı Bebek Müzesi. Türkiye ve dünyadan 1500 den fazla bebek sergileniyor. El yapımı kostüm ve dekorlarıyla sergilenen her bebek, ayrı bir öykü anlatıyor. Çok hoşumuza gitti. Keyifle gezdik müzeyi. Daha sonra Sinasos sokaklarında yürüdük, yürüdük, yürüdük. İyi geldi hepimize, o kadar yemekten sonra.
Eveeet, yine bize dönüş yolu göründü. O yüzden Kayseri'ye hareket ediyoruz. Şehir turumuzdan sonra acıkana kadar vakit geçirmek için serbest zaman yaptık. Kaç gündür alışveriş filan yok ya, canımız sıkılmıştı !!! çarşı pazar yaptık biraz. Sonrada artık Kayseri'ye gelişlerimizde uğrak yerimiz haline gelen Kaşıkla'ya geldik. Kayseri deyince aklınıza gelen her türlü yemek burada mevcut. Kaşıkla çok sevdiğim arkadaşım Gamze'nin sahibi olduğu tertemiz ve çok şık bir restoran. Yediklerimiz yetmedi, birde buraya kadar gelip pastırma ve mantı almadan olmaz diyoruz. Konu komşuyu da unutmuyoruz tabii. Yolunuz Kayseri'ye düşerse, muhakkak Kaşıkla'ya uğramanızı tavsiye ederim.
Artık yemekten patlamak üzereyiz. İstanbul'a dönmek üzere havaalanının yolunu tutuyoruz. Alanda bize 3 gündür bize midibüsüyle eşlik edip, güleryüzüyle hepimizin kalbini çalan Emrah'a, yeni bir Kapadokya turunda buluşmak üzere veda ediyoruz.
Sizlere, Ali Canip Olgunlu'nun kalplerimizi ısıtan selamlamasıyla merhaba demiştim. Yine kendisinin çok güzel dizeleriyle hoşçakal demek istiyorum. Bir başka gezide, kimbilir Anadolu'nun hangi köşesinde, buluşmak üzere diyorum.
Anadolu deyince aklıma ' Dört Mevsim ' gelir
Yarısı sarı ve beyaz, yarısı yeşil ve mavi.
Anadolu deyince aklıma ' Mimari ' gelir
Yarısı Selimiye, yarısı Ayasofya.
Anadolu deyince aklıma ' Aşk ' gelir
Yarısı Yunus Emre, yarısı Mevlana.
Anadolu deyince aklıma ' Biz ' gelir
Yarısı Sen, yarısı Ben.
ALİ CANİP OLGUNLU
Eveeet, yine bize dönüş yolu göründü. O yüzden Kayseri'ye hareket ediyoruz. Şehir turumuzdan sonra acıkana kadar vakit geçirmek için serbest zaman yaptık. Kaç gündür alışveriş filan yok ya, canımız sıkılmıştı !!! çarşı pazar yaptık biraz. Sonrada artık Kayseri'ye gelişlerimizde uğrak yerimiz haline gelen Kaşıkla'ya geldik. Kayseri deyince aklınıza gelen her türlü yemek burada mevcut. Kaşıkla çok sevdiğim arkadaşım Gamze'nin sahibi olduğu tertemiz ve çok şık bir restoran. Yediklerimiz yetmedi, birde buraya kadar gelip pastırma ve mantı almadan olmaz diyoruz. Konu komşuyu da unutmuyoruz tabii. Yolunuz Kayseri'ye düşerse, muhakkak Kaşıkla'ya uğramanızı tavsiye ederim.
Artık yemekten patlamak üzereyiz. İstanbul'a dönmek üzere havaalanının yolunu tutuyoruz. Alanda bize 3 gündür bize midibüsüyle eşlik edip, güleryüzüyle hepimizin kalbini çalan Emrah'a, yeni bir Kapadokya turunda buluşmak üzere veda ediyoruz.
Sizlere, Ali Canip Olgunlu'nun kalplerimizi ısıtan selamlamasıyla merhaba demiştim. Yine kendisinin çok güzel dizeleriyle hoşçakal demek istiyorum. Bir başka gezide, kimbilir Anadolu'nun hangi köşesinde, buluşmak üzere diyorum.
Anadolu deyince aklıma ' Dört Mevsim ' gelir
Yarısı sarı ve beyaz, yarısı yeşil ve mavi.
Anadolu deyince aklıma ' Mimari ' gelir
Yarısı Selimiye, yarısı Ayasofya.
Anadolu deyince aklıma ' Aşk ' gelir
Yarısı Yunus Emre, yarısı Mevlana.
Anadolu deyince aklıma ' Biz ' gelir
Yarısı Sen, yarısı Ben.
ALİ CANİP OLGUNLU
KAPADOKYA 3
Artık bugün son günümüz, akşam uçağıyla Kayseri'den dönücez. Onun için valizlerimizi kapatıp, kahvaltıda buluştuk. Farkındaysanız balon grubu ve ben hiç uyumadık. Ama dediğim gibi, soğuğu yiyince hepimiz ayıldık. Söylemeyi unuttum. Otelin bir köpeği var adı Whiskey, her sene alıştık artık gelince gözümüz arıyor. Bu sene bir arkadaş bulmuş, o da Soda. Evet ama Soda bir kedi. Çok iyi dost olmuşlar. Bize yani bütün insanlara çok güzel bir örnek oldular. Sıra son gün turumuzda. Nereye mi ? 40 kapı ve 4 makam felsefesi ile eğitim veren dergahların en büyüğü olan Hacı Bektaş Veli dergahına. Hacı Bektaş Veli ziyaretleri beni nedense çok etkiler. Her sene Kapadokya gezimize, o yüzden daha bir coşkuyla ve koşarak geliyorum diyebilirim. Dergah çok geniş bir alanda. Bahçesinde birçok türbe var. Hocası Balım Sultan'ında türbesi orada. Havaya muhteşem bir dinginlik hakim. Bu da insanın orada kalma süresini uzatıyor, ister istemez. Hacı Bektaş ziyaretimizin ardından, Ürgüp'ün 6 km batısında doğal güzellikleri ve tarihsel özellikleri ile ilgi çekici bir kasaba olan Ortahisar'ı geziyoruz. Ortahisar'ın ortasında içi oyuk, oda ve salonları bulunan dev bir peribacası olan bir kale var. Farkındaysanız o kadar çok yer gezdik ki, iyi ki küçük küçük de olsa notlar almışım, yoksa işim çok zor olucaktı sanırım.
KAPADOKYA 3
Odalara gidip, üstümüze kalın birşeyler giyindik. Balon için hazırız artık. Sabah hava çok soğuk oluyor, o yüzden sıkı sıkı giyinmek lazım. Bizi almaya gelecek olan minibüsü beklemeye başlıyoruz. Hepimizde uykusuzluktan dolayı, bir sersemlik var tabii. Ama balaonların orda soğuğu yiyince cin gibi olucaz, adım gibi eminim. Yola çıktık nihayet. Balonların yanına geldiğimizde, hummalı bir çalışma olduğunu gördük. Bu iyiye işaret. Bugün uçacağız herhalde. Bana ne oluyosa, uçmayacağım ama daha çok heyecan bastı valla. Evet grup grup balonlara almaya başladılar. Bu arada gün doğuyor. Çok güzel bir manzara. Arkadaşların balona binmesini, havalanışlarını kare kare fotoğrafladım. Balon seyahati 1 saat kadar sürüyor. Rüzgarın durumuna göre, balon nereye inebilecekse, her balonu takip eden bir minibüs ve teknik ekip var. Bende bizimkilerin ekibiyle, Kapadokya'yı turladım diyebilirim. Aşağıdan çok güzel fotoğraflarda çektim bu arada. Balonlar Aşıklar Vadisine indi. Şampanyalarla kutlama ve sertifikaların dağıtılmasından sonra otelimize döndük.
10 Şubat 2011 Perşembe
KAPADOKYA 2
Günaydın. Keyifli bir gün olacağı, belli hava pırıl pırıl güneşli demek isterdim. Ama sabah 04.30. Her yer kapkaranlık. Bu saatte niye mi kalktık? Kalktık çunkü arkadaşlar balona binecek , bende resimlerini çekicem demiştim ya. Lobide buluşup, balon şirketinin minibüsleri gelip bizi alsın diye bekliyoruz. Balonların havalandığı yer, otelimize çok yakın. O yüzden en son bizi alacaklar. Neyse sonunda geldi ve heyecanla balonların havalanacağı yere geldik.
KAPADOKYA
Yine buluştuk, sevgili dostlar. Başlıktan da anladığınız gibi bu sefer Kapadokya'ya gidiyoruz. Havaalanında buluşup, Nevşehir'e uçuyoruz. Türkiye gezilerine başladığımda ilk geldiğim yerlerden biri buralar. İlk zamanlar, Kayseri'ye inip ordan geliyorduk, Kapadokya'ya. Tabii epeyi bir zaman kaybı oluyordu. Şimdi Nevşehir'e gelip, Kayseri'yi de görmek için, buradan dönüyoruz.
Anadolu deyince nedense ilk aklıma Kapadokya geliyor. Böyle hissetmemde, Ali Canip Olgunlu'nun büyük payı var sanırım. Gezilerimizin birinde, buraya gelirken geziyle ilgili çok hoş bir bilgilendirme yazısı hazırlamıştı. Şimdi o yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Denizin yüreğinde yaşayan insanların ülkesi olan, ' Anadolu'nun mistik başkenti ' Kapadokya'ya Hoşgeldiniz. Erken Hristiyanlık döneminin en önemli merkezi olmakla beraber 13. yy Anadolu aydınlanmasını başlatan üç dostun ortasında kalan bir merkezdir. Bu üç dost ; ' Sen seni bil sen seni ' diyen Hacı Bayram, ' Her ne ararsan kendinde ara ' diyen, Hacı Bektaş ve ' Dost bir başka sensin ' diyen, Hz. Mevlana ile tanımlanır.
Gönülden gönüle giden yolda sevgi ile yol alan ve saygıyla yol veren tüm bilge, salik, alim ve canlar adına sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum......A.C. OLGUNLU
Eveeeet bu kadar güzel selamlamadan sonra, benimle idare edeceksiniz ne yazık ki....
Anadolu deyince nedense ilk aklıma Kapadokya geliyor. Böyle hissetmemde, Ali Canip Olgunlu'nun büyük payı var sanırım. Gezilerimizin birinde, buraya gelirken geziyle ilgili çok hoş bir bilgilendirme yazısı hazırlamıştı. Şimdi o yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Denizin yüreğinde yaşayan insanların ülkesi olan, ' Anadolu'nun mistik başkenti ' Kapadokya'ya Hoşgeldiniz. Erken Hristiyanlık döneminin en önemli merkezi olmakla beraber 13. yy Anadolu aydınlanmasını başlatan üç dostun ortasında kalan bir merkezdir. Bu üç dost ; ' Sen seni bil sen seni ' diyen Hacı Bayram, ' Her ne ararsan kendinde ara ' diyen, Hacı Bektaş ve ' Dost bir başka sensin ' diyen, Hz. Mevlana ile tanımlanır.
Gönülden gönüle giden yolda sevgi ile yol alan ve saygıyla yol veren tüm bilge, salik, alim ve canlar adına sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum......A.C. OLGUNLU
Eveeeet bu kadar güzel selamlamadan sonra, benimle idare edeceksiniz ne yazık ki....
8 Şubat 2011 Salı
KARAGÖL FOTOĞRAFLARI VE OVİT DAĞI
Ayy ben bunları gördükçe oralarda olmak istiyorum. Sizlerde aynı duyguları paylaşıyorsunuzdur umarım. Gördüğünüz gibi Karagöl her haliyle çok güzel. Karagöl'den sonra bizi bir başka Karagöl bekliyor. İkizdere, Kalkandere üzerinden Ovit Dağı ve tepede Karagöl. İkizdere'de irili ufaklı o kadar çok yayla var ki, sizin anlayacağınız yaylaları ve tabii ki yayla şenlikleriyle ünlü burası. Ağustos'un ilk haftası Ovit'te, ikinci hafta Homeze'de, üçüncü hafta Çağrankaya'da ve son hafta da Varda'da yayla şenlikleri yapılıyor. Ovit'e tırmanırken yine çok ilginç manzaralarla karşılaştık. Kayaların arasındaki arı kovanları çok ilgimizi çekti. Kayalar o kadar yüksek ki insan şaşırıyor.
Tepeye vardığımızda acayip bir sessizlikle karşılaştık. Çok dingin ve huzur verici bir atmosfer. Tam meditasyon yeri. O kadar yüksek ki, ağaç filan yok. Sizin anlayacağınız farklı bir Karagöl. Buradan dönerken yolda mola verip, mangalda sucuk - ekmek partisi yaptık.
Çok keyif aldığımız , bir o kadar da bilgi sahibi olduğumuz bir geziyi daha bitırıyor olmanın burukluğunu yaşayarak havaalanına geldik. Ayrılırken bir daha ki, Türkiye'nin neresi olacağı meçhul, gezisinde buluşmak üzere vedalaştık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)