Öğle yemeklerini genelde yöresel restoranlarda almaya çalışıyoruz. Bugün de öğle yemeğimizi Melendiz bölgesinde, nehir kenarında yine yöresel mönü eşliğinde yedik. Ihlara Vadisinde, keyifli bir yürüyüş yapma fırsatı da bulduk bu arada. Yemeğin ardından, bu sefer Ürgüp'ün 6 km güneyinde yer alan 20. yy.'ın başlarına kadar Ortodoksların yaşadığı bir kasaba olan Mustafapaşa'ya ( Sinasos ) gidiyoruz. 19. yy sonları ve 20. yy başlarına kadar ki eski Rum evleri oldukça zengin taş işçiliği gösterir. Sinasos'da çok orijinal bir Bebek Müzesi var. Türkiye'nin ilk el yapımı Bebek Müzesi. Türkiye ve dünyadan 1500 den fazla bebek sergileniyor. El yapımı kostüm ve dekorlarıyla sergilenen her bebek, ayrı bir öykü anlatıyor. Çok hoşumuza gitti. Keyifle gezdik müzeyi. Daha sonra Sinasos sokaklarında yürüdük, yürüdük, yürüdük. İyi geldi hepimize, o kadar yemekten sonra.
Eveeet, yine bize dönüş yolu göründü. O yüzden Kayseri'ye hareket ediyoruz. Şehir turumuzdan sonra acıkana kadar vakit geçirmek için serbest zaman yaptık. Kaç gündür alışveriş filan yok ya, canımız sıkılmıştı !!! çarşı pazar yaptık biraz. Sonrada artık Kayseri'ye gelişlerimizde uğrak yerimiz haline gelen Kaşıkla'ya geldik. Kayseri deyince aklınıza gelen her türlü yemek burada mevcut. Kaşıkla çok sevdiğim arkadaşım Gamze'nin sahibi olduğu tertemiz ve çok şık bir restoran. Yediklerimiz yetmedi, birde buraya kadar gelip pastırma ve mantı almadan olmaz diyoruz. Konu komşuyu da unutmuyoruz tabii. Yolunuz Kayseri'ye düşerse, muhakkak Kaşıkla'ya uğramanızı tavsiye ederim.
Artık yemekten patlamak üzereyiz. İstanbul'a dönmek üzere havaalanının yolunu tutuyoruz. Alanda bize 3 gündür bize midibüsüyle eşlik edip, güleryüzüyle hepimizin kalbini çalan Emrah'a, yeni bir Kapadokya turunda buluşmak üzere veda ediyoruz.
Sizlere, Ali Canip Olgunlu'nun kalplerimizi ısıtan selamlamasıyla merhaba demiştim. Yine kendisinin çok güzel dizeleriyle hoşçakal demek istiyorum. Bir başka gezide, kimbilir Anadolu'nun hangi köşesinde, buluşmak üzere diyorum.
Anadolu deyince aklıma ' Dört Mevsim ' gelir
Yarısı sarı ve beyaz, yarısı yeşil ve mavi.
Anadolu deyince aklıma ' Mimari ' gelir
Yarısı Selimiye, yarısı Ayasofya.
Anadolu deyince aklıma ' Aşk ' gelir
Yarısı Yunus Emre, yarısı Mevlana.
Anadolu deyince aklıma ' Biz ' gelir
Yarısı Sen, yarısı Ben.
ALİ CANİP OLGUNLU
------Bir kalbin içinde ne taşıdığını asla bilemezsin. Kırmadan önce iyi düşün, belki içindeki sensin......
12 Şubat 2011 Cumartesi
KAPADOKYA 3
Artık bugün son günümüz, akşam uçağıyla Kayseri'den dönücez. Onun için valizlerimizi kapatıp, kahvaltıda buluştuk. Farkındaysanız balon grubu ve ben hiç uyumadık. Ama dediğim gibi, soğuğu yiyince hepimiz ayıldık. Söylemeyi unuttum. Otelin bir köpeği var adı Whiskey, her sene alıştık artık gelince gözümüz arıyor. Bu sene bir arkadaş bulmuş, o da Soda. Evet ama Soda bir kedi. Çok iyi dost olmuşlar. Bize yani bütün insanlara çok güzel bir örnek oldular. Sıra son gün turumuzda. Nereye mi ? 40 kapı ve 4 makam felsefesi ile eğitim veren dergahların en büyüğü olan Hacı Bektaş Veli dergahına. Hacı Bektaş Veli ziyaretleri beni nedense çok etkiler. Her sene Kapadokya gezimize, o yüzden daha bir coşkuyla ve koşarak geliyorum diyebilirim. Dergah çok geniş bir alanda. Bahçesinde birçok türbe var. Hocası Balım Sultan'ında türbesi orada. Havaya muhteşem bir dinginlik hakim. Bu da insanın orada kalma süresini uzatıyor, ister istemez. Hacı Bektaş ziyaretimizin ardından, Ürgüp'ün 6 km batısında doğal güzellikleri ve tarihsel özellikleri ile ilgi çekici bir kasaba olan Ortahisar'ı geziyoruz. Ortahisar'ın ortasında içi oyuk, oda ve salonları bulunan dev bir peribacası olan bir kale var. Farkındaysanız o kadar çok yer gezdik ki, iyi ki küçük küçük de olsa notlar almışım, yoksa işim çok zor olucaktı sanırım.
KAPADOKYA 3
Odalara gidip, üstümüze kalın birşeyler giyindik. Balon için hazırız artık. Sabah hava çok soğuk oluyor, o yüzden sıkı sıkı giyinmek lazım. Bizi almaya gelecek olan minibüsü beklemeye başlıyoruz. Hepimizde uykusuzluktan dolayı, bir sersemlik var tabii. Ama balaonların orda soğuğu yiyince cin gibi olucaz, adım gibi eminim. Yola çıktık nihayet. Balonların yanına geldiğimizde, hummalı bir çalışma olduğunu gördük. Bu iyiye işaret. Bugün uçacağız herhalde. Bana ne oluyosa, uçmayacağım ama daha çok heyecan bastı valla. Evet grup grup balonlara almaya başladılar. Bu arada gün doğuyor. Çok güzel bir manzara. Arkadaşların balona binmesini, havalanışlarını kare kare fotoğrafladım. Balon seyahati 1 saat kadar sürüyor. Rüzgarın durumuna göre, balon nereye inebilecekse, her balonu takip eden bir minibüs ve teknik ekip var. Bende bizimkilerin ekibiyle, Kapadokya'yı turladım diyebilirim. Aşağıdan çok güzel fotoğraflarda çektim bu arada. Balonlar Aşıklar Vadisine indi. Şampanyalarla kutlama ve sertifikaların dağıtılmasından sonra otelimize döndük.
10 Şubat 2011 Perşembe
KAPADOKYA 2
Günaydın. Keyifli bir gün olacağı, belli hava pırıl pırıl güneşli demek isterdim. Ama sabah 04.30. Her yer kapkaranlık. Bu saatte niye mi kalktık? Kalktık çunkü arkadaşlar balona binecek , bende resimlerini çekicem demiştim ya. Lobide buluşup, balon şirketinin minibüsleri gelip bizi alsın diye bekliyoruz. Balonların havalandığı yer, otelimize çok yakın. O yüzden en son bizi alacaklar. Neyse sonunda geldi ve heyecanla balonların havalanacağı yere geldik.
KAPADOKYA
Yine buluştuk, sevgili dostlar. Başlıktan da anladığınız gibi bu sefer Kapadokya'ya gidiyoruz. Havaalanında buluşup, Nevşehir'e uçuyoruz. Türkiye gezilerine başladığımda ilk geldiğim yerlerden biri buralar. İlk zamanlar, Kayseri'ye inip ordan geliyorduk, Kapadokya'ya. Tabii epeyi bir zaman kaybı oluyordu. Şimdi Nevşehir'e gelip, Kayseri'yi de görmek için, buradan dönüyoruz.
Anadolu deyince nedense ilk aklıma Kapadokya geliyor. Böyle hissetmemde, Ali Canip Olgunlu'nun büyük payı var sanırım. Gezilerimizin birinde, buraya gelirken geziyle ilgili çok hoş bir bilgilendirme yazısı hazırlamıştı. Şimdi o yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Denizin yüreğinde yaşayan insanların ülkesi olan, ' Anadolu'nun mistik başkenti ' Kapadokya'ya Hoşgeldiniz. Erken Hristiyanlık döneminin en önemli merkezi olmakla beraber 13. yy Anadolu aydınlanmasını başlatan üç dostun ortasında kalan bir merkezdir. Bu üç dost ; ' Sen seni bil sen seni ' diyen Hacı Bayram, ' Her ne ararsan kendinde ara ' diyen, Hacı Bektaş ve ' Dost bir başka sensin ' diyen, Hz. Mevlana ile tanımlanır.
Gönülden gönüle giden yolda sevgi ile yol alan ve saygıyla yol veren tüm bilge, salik, alim ve canlar adına sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum......A.C. OLGUNLU
Eveeeet bu kadar güzel selamlamadan sonra, benimle idare edeceksiniz ne yazık ki....
Anadolu deyince nedense ilk aklıma Kapadokya geliyor. Böyle hissetmemde, Ali Canip Olgunlu'nun büyük payı var sanırım. Gezilerimizin birinde, buraya gelirken geziyle ilgili çok hoş bir bilgilendirme yazısı hazırlamıştı. Şimdi o yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Denizin yüreğinde yaşayan insanların ülkesi olan, ' Anadolu'nun mistik başkenti ' Kapadokya'ya Hoşgeldiniz. Erken Hristiyanlık döneminin en önemli merkezi olmakla beraber 13. yy Anadolu aydınlanmasını başlatan üç dostun ortasında kalan bir merkezdir. Bu üç dost ; ' Sen seni bil sen seni ' diyen Hacı Bayram, ' Her ne ararsan kendinde ara ' diyen, Hacı Bektaş ve ' Dost bir başka sensin ' diyen, Hz. Mevlana ile tanımlanır.
Gönülden gönüle giden yolda sevgi ile yol alan ve saygıyla yol veren tüm bilge, salik, alim ve canlar adına sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum......A.C. OLGUNLU
Eveeeet bu kadar güzel selamlamadan sonra, benimle idare edeceksiniz ne yazık ki....
8 Şubat 2011 Salı
KARAGÖL FOTOĞRAFLARI VE OVİT DAĞI
Ayy ben bunları gördükçe oralarda olmak istiyorum. Sizlerde aynı duyguları paylaşıyorsunuzdur umarım. Gördüğünüz gibi Karagöl her haliyle çok güzel. Karagöl'den sonra bizi bir başka Karagöl bekliyor. İkizdere, Kalkandere üzerinden Ovit Dağı ve tepede Karagöl. İkizdere'de irili ufaklı o kadar çok yayla var ki, sizin anlayacağınız yaylaları ve tabii ki yayla şenlikleriyle ünlü burası. Ağustos'un ilk haftası Ovit'te, ikinci hafta Homeze'de, üçüncü hafta Çağrankaya'da ve son hafta da Varda'da yayla şenlikleri yapılıyor. Ovit'e tırmanırken yine çok ilginç manzaralarla karşılaştık. Kayaların arasındaki arı kovanları çok ilgimizi çekti. Kayalar o kadar yüksek ki insan şaşırıyor.
Tepeye vardığımızda acayip bir sessizlikle karşılaştık. Çok dingin ve huzur verici bir atmosfer. Tam meditasyon yeri. O kadar yüksek ki, ağaç filan yok. Sizin anlayacağınız farklı bir Karagöl. Buradan dönerken yolda mola verip, mangalda sucuk - ekmek partisi yaptık.
Çok keyif aldığımız , bir o kadar da bilgi sahibi olduğumuz bir geziyi daha bitırıyor olmanın burukluğunu yaşayarak havaalanına geldik. Ayrılırken bir daha ki, Türkiye'nin neresi olacağı meçhul, gezisinde buluşmak üzere vedalaştık.
7 Şubat 2011 Pazartesi
BORÇKA - KARAGÖL
Macahel'den inişimiz yine çok eğlenceliydi. Karagöl'e saptık vee önümüzde zorlu parkurlardan biri daha. Bu yol biraz daha dar, aynı keçi yolu. İki aracın yan yana geçmesi mümkün değil. Yukarıdan araba gelmesin diye dua ederek tepeye vardık çok şükür. İşte cennet bu olsa gerek dedirtecek bir manzara bizi kucakladı burada.
Karagöl, Borçka'ya 27 km uzaklıkta. 1800 'lü yıllarda bugünkü Klaskur yaylasının yakınında bulunan bir tepenin kayması sonucu, Klaskur deresinin önünü kapatması ile oluşmuş göl. Zengin orman örtüsü ve flora çeşitliliği ilgi çekmekte olup, kamp turizmi için ilimizdeki sayılı yerlerden birisidir. Ayrıca yöre halkı tarafından, piknik alanı olarak kullanılmaktadır.
Karagöl'ün çevresinde tesis olarak bir tek yer var. Bir gelişimizde, önceden haber vererek, öğle yemeğimizi burada almış, yemek sonrası da gölün çevresinde uzun bir yürüyüş yapmıştık. Bu sefer vakit azlığından dolayı bir çay içimlik uğrayabildik Karagöl'e. Karadeniz'de mevsimsel farklılıkları en iyi burada gözlemliyebiliyor insan. Her mevsim ayrı güzel lafı, buraya çok yakışıyor inanın. Sizlere bir kaç değişik zamanlara ait, Karagöl fotoğrafları göstericeğim. Eminim hayran kalıcaksınız.
Karagöl, Borçka'ya 27 km uzaklıkta. 1800 'lü yıllarda bugünkü Klaskur yaylasının yakınında bulunan bir tepenin kayması sonucu, Klaskur deresinin önünü kapatması ile oluşmuş göl. Zengin orman örtüsü ve flora çeşitliliği ilgi çekmekte olup, kamp turizmi için ilimizdeki sayılı yerlerden birisidir. Ayrıca yöre halkı tarafından, piknik alanı olarak kullanılmaktadır.
Karagöl'ün çevresinde tesis olarak bir tek yer var. Bir gelişimizde, önceden haber vererek, öğle yemeğimizi burada almış, yemek sonrası da gölün çevresinde uzun bir yürüyüş yapmıştık. Bu sefer vakit azlığından dolayı bir çay içimlik uğrayabildik Karagöl'e. Karadeniz'de mevsimsel farklılıkları en iyi burada gözlemliyebiliyor insan. Her mevsim ayrı güzel lafı, buraya çok yakışıyor inanın. Sizlere bir kaç değişik zamanlara ait, Karagöl fotoğrafları göstericeğim. Eminim hayran kalıcaksınız.
AYDER YAYLASI
Uzungöl'de Mustafa'dan bahsetmeyi unuttum. Mustafa 11 yaşında ama duruşuna bakarsanız, sanırsınız büyümüşde küçülmüş. Uzungöl'lüler, o yüzden her gittiğimde görme fırsatım oluyor Mustafa'yı. Büyüdüğünü gözlemliyebiliyorum böylece. Tam bir karadeniz uşağı ! ....Gözüpek, derslerle pek arası yok. Maddi olanaksızlıklar onuda etkilemiş tabii. Bizde her gittiğimiz yerde yaptığımız gibi Mustafa'ya da elimizden gelen yardımı yaptık. Bu sene bisiklet alındı. Daha bisikleti gelmeden, karaları bağlamıştı. Arkadaşlarımın yarısından çoğunun bisikleti yok. Onlarıda bindirmem lazım, o zaman da bisiklet eskir diye hayıflanıyordu. Bizi orada hiç yanlız bırakmadı. Yine gideceğiz ve yine Mustafa'yla birlikte olacağız inşallah.
6 Şubat 2011 Pazar
MACAHEL 2
Evet, köyümüze geldik sonunda. Kaldığımız yer bir serender. Fotoğraflarını gördünüz. Daha da var tabii. Ev sahiplerimiz kendilerine münhasır insanlar.. Ağır doğa koşullarından mı bilinmez, yüzleri çok gülmüyor. Evin hanımı bize yemeklerimizi pişirdi. Beyi de bizimle birlikte eğlendi diyebilirim. Geçen senede burada kalmıştım. Bu sene, ayrı bir serender daha yapılmış. Yemek yeri ve oturma bölümü olarak kullanılıyor. En yakın komşu, 500m uzaklıkta ( burada bütün evler birbirine çok uzak ), her yer orman, etrafta in cin top oynuyor. 2 akşam kaldık. Gündüz yukarıdaki Efeler köyüne yürüyüş yaptık. Yukarı köye gidip gelmek, bütün günümüzü aldı. Geceleride, sessiz film oynadık. Şöminenin önünde, bilgisayarımızdan indirdiğimiz müziklerle danslar edip, şarkılar söyledik. Anlayacağınız, çok değişik ve keyifli 2 gün geçirdik. Ev sahibimizin Çançuli adında beyaz bir keçisi var. Bu bildiğiniz keçilerden değil. Tam bir ev keçisi !!! Kapıyı açık gördüğünde doğruca içeri dalıp, yatakların üstünde dolaşıyor. Çok alem bir keçi.
MACAHEL
Macahel, bir ara benim için ulaşılmaz bir yer oldu nedense. Bir kaç gelişimde, programda yoktu. Sonrakilerde de programda olmasına rağmen kısmet olmadı inanın. Genelde doğu karadeniz turlarında Macahel yok. Daha çok yurtdışından gelen botanikçiler için turlar düzenleniyormuş buralarda. Özelliği ne derseniz ? Macahel ilk önce, sözlük anlamıyla el bileği anlamına geliyor. Burası bir bölgenin adı.
5 Şubat 2011 Cumartesi
ARTIK AYDER
Zilkale'den ayrılıp doğru Ayder'e çıkıyoruz. Bakanlar Kurulu kararı ile 1987 yılında ' Turizm Merkezi ' ilan edilen Ayder'de İl Özel İdaresi ve özel kuruluşlar tarafından otel, kaplıca tesisleri yapılıyor. Biz Ayder Haşimoğlu Otel'de konakladık. Altında kaplıcada vardı. İsteyen dostlar, kaplıcalardan faydalandılar. Kaplıca romatizmal hastalıklar, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve cilt hastalıklarına iyi geliyor.
DOĞU KARADENİZ -
Atatürk Köşk'ünde aklımız ve yüreğimizin yarısını bırakarak, yine çok güzel bir yapı olan, Ayasofya Kilisesine doğru yola koyuluyoruz. Kilisenin bahçesinde çok güzel ve sevimli bir çay bahçesi var. Bütün Trabzon'lular, pazar sabah kahvaltılarını burada alıyor diyebiliriz. Yöresel kahvaltı mönüsü çok lezzetli. Semaver le gelen çay da ayrı bir keyif tabii.
DOĞU KARADENİZ
Sevgili Dostlar, işte yeni bir geziyle buluştuk. Gezilerimi yazmaya başladığımdan beri, niye daha önce bunu yapmadım diye hayıflandım. Çünkü bütün gezileri sizlerle paylaşmak istıyorum. Bundan öncekilerde de keyifli dostlarla, çok eğlenceli günler geçirdik. Sırayla onlarıda paylaşıcağım sizlerle.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)