Burda geçirdiğimiz üç gün boyunca çok keyifli saatler geçirdik. Birgün tekne kiralayıp etraftaki adalara gittik. Birinde yemek yedik, bir diğerinde denize girdik, öbüründe de kahvelerimizi içtik. Çok otantik, bir o kadar da modern köyler. Harika taş evler var. Her gittiğim yerde olduğu gibi buradan da keşke ev alsam diye geçirdim içimden. Niye mi içimden? Artık bütün arkadaşlar dalga geçiyor. Berna kesin burdan da ev ister diye.
İkinci gün dip köşe Dubrovnik gezisi yaptık. Teleferikle şehrin en yüksek noktasına çıkıp, oradan manzara seyretmek kelimelerle anlatılacak gibi değil. Akşam yemeklerimizi araştırmalarımız sonucunda en şık restoranlarda yemeğe çalıştık. Olağanüstü değildi ama keyif aldık. Ücüncü gün grubun isteği doğrultusunda serbest zaman yaptık. Sonuçta bir dahaki Dubrovnik gezisine rehber ihtiyacımız kalmadı. Her yeri keyifle gezip, pazar alışverişi bile yaptık.
Ama her şeyin sonu olduğu gibi Dubronik'te de zamanımız doldu. Sabah kahvaltısı sonrası Saraybosna'ya doğru yola çıktık. Şimdiki yolculuğumuz bir müddet sahil şeridini takiben iç kesimlere kaydı doğal olarak. manara yine güzel. Bu sefer dikkatimi yol boyunca devam eden selvi ağaçları çekti. Hiç bu kadar selviyi bir arada görmemişim demek ki.
Tabii yolumuzun üstünde bir Türk köyü olan uğradık. Çatıları dikkatimizi çekti direk olarak. Çatılar kiremit şeklinde yontulmuş taşlardan yapılmış. Sıcaklığı kışın içerde tutsun, yazın da serin olsun diye. Oradan ayrılıp yol üstünde görmemiz gereken Mostar'a doğru yola düştük. Mostar için ne diyeceğimi bilemiyorum. Hüznü, şaşkınlığı ve hayranlığı bir arada yaşadık diyebilirim. Halkın o ezilmişliği, korkmuşluğu, ayağa kalkmak için göstermiş oldukları çabalar yüzlerinden okunabiliyor ne yazık ki. bunun yanında doğal güzellik mükemmel. burada geçirdiğimiz zaman bize Saraybosna'ya varmadan, duygusal olarak bir altlık olmuş meğerse, onu oraya varıp karşılaştığımız manzaralardan sonra anladık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder